‘Kötülük saltanatı’ tüm toplumu rehin aldı…
Yavuz Baydar
Kendime bir tefekkür molası sağlamak, enine boyuna düşünmek amacıyla birkaç gündür Türkiye dışındayım.
Memleketin savruk serüveni hakkında iki-üç seminer de bunun bahanesi oldu.
Böyle birkaç adım geri çekilip bakınca, durumun ciddiyeti, serüvenin hiçbir hayırlı netice vaat etmeyen seyri çok daha berrak görülüyor. Ne de olsa, memleket içindeki gündelik kaba saba girdabın içine her sabah uyandığınız vakit, haliniz akvaryumda dönüp duran zavallı balıklardan farklı olmuyor. Aynı kirli suyu soluyup, hep aynı turları atıyor, aynı balıkları görüyor ve onlardan biri haline geliyorsunuz.
İnsan utanıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesiyle kıyas kabul etmeyecek şekilde arsızlık, saldırganlık, nefret, kin, haset ve fesatın zirvede kol kola dans ettiği bir ülkeye dönüşmüş durumda, Türkiye.
Kamuya yansıyan siyasi, sosyal, kültürel söylemden inanılmaz bir negatif enerji fışkırıyor. Ancak erken ortaçağ dönemine özgü sayılabilecek bir susturma, ezme ve yok etme duygusu, kabartılarak insanların üzerine püskürtülüyor. Son dört-beş yıldır AKP lider kadrosunun temel stratejisine yakıt oluşturan ‘karşı karşıya getirme’ ve kutuplaştırma siyaseti, artık pek şüphem kalmadı, pek yakında birbirine girmeye hazırlanan bir toplumun harcını karmış durumda.
Memleketi yönetirmiş gibi yapıp aslında çığrından çıkarmakla meşgul AKP’nin saray çevresine yörüngelenmiş ‘hükümet’inde, Baskın Oran’ın yerinde tespitiyle ‘Sadrazam’ın anlaşılmasına imkan olmayan sözde icraatı altında, akla fikre zarar bir utanmazlık izliyoruz.
‘Pes’ kelimesinin de içini boşalttılar.
Memleketin elli milyon vatandaşının gizli kalması gereken bilgileri çalınmış ve cümle aleme ilan edilmiş. Normal şartlarda bir değil on bakan götürmesi gereken, hadi ondan da vazgeçtik artık, ‘meseleye derhal el koyuyoruz’ diye tavır alınmasını gerektiren, asgari açıklama beklenen bir durumda bir bakan gak derken öteki guk diyor. Her daim mütebessim ‘sadrazam’ ise ‘ne var canım, iyi ya, gelirler evime’ diye konuyu geçiştiriyor.
Pişkinliğin böylesine rastlanmadı.
O da bir yana, bu yazıyı asıl tetikleyen, dünyanın dört yanında her bir milletin en kutsalı sayılan bir alanda, çocuk istismarı konusunda, günlerdir utanç içinde izlediklerim.
Hiç şüpheniz olmasın, bu hadise dünya siyaset tarihinde derslerde, kökünü İslami inançtan aldığını hala iddia edebilen bir siyasetin nasıl dibe vurduğunun örneği olarak okutulacaktır.
En ufak bir vicdani tepki göstermediler.
Göstermedikleri gibi, suçlu her kimler ise ortaya çıkarılmaları, ve bundan sonra bu insanlık suçunun işlenmemesi için tedbir alma konusunda vurdumduymazlığın en beter hallerini sergilediler. Bu da yetmedi, Meclis’i, yani denetleme işlevi olan yasamayı utanmazca kilitlediler, oy çoğunluğu üzerinden rehin alıp, düpedüz bir kez daha felç ettiler.
Bu da yetmedi, normal şartlarda ‘vicdanım el vermiyor, sorumluluk bende’ diye istifa etmesi gereken bir bakanı sırıtık hallerle ‘kurtarıp’, ders kitaplarına girecek bir arsızlıkla ‘tebrik kuyruğuna’ girip, ahaliye ‘aha, gördünüz değil mi, güç bizde ve bizde kalacak’ demiş oldular. Bir vakfı incelemeye açmak yerine duvarlarla çevirip, bu aşağılık suçu sulandırmak için ‘hepimiz Ensar’ız’ diye kampanya açtılar.
Bu da yetmedi, muhalefet cenahından yapılan eleştirilere asgari insanlık adına biraz olsun kulak vermek yerine karşı saldırı vesilesine çevirdiler.
CHP liderine karşı ‘en iyi savunma acımasız saldırıdır’ diye toplu hakaret moduna geçtiler. Pis kokular saçan mitralyöz gibi, en sert nefret söylemiyle, bir siyasetçiyi hedefe oturtarak, bu iğrenç konuyu kapatmaya koyuldular.
Tepeden tırnağa hesap vermek zorunda oldukları halde, vıcık vıcık kirlenmiş bir makine yağı gibi üste çıktılar.
Bunun nasıl bir cinnet hali olduğunu anlatmaya lugatlar yetmez.
Normal şartlarda, o zavallı çocukların yüzü suyu hürmetine sokağa dökülmesi gereken dindarlardan en ufak bir ses yok.
Kendilerini onlardan daha ahlaklı görüp üstünlük taslayan laikler de öyle alık alık olup biteni seyrediyor, en fazla ‘tüh yahu’ diyerek.
Ama başta anamuhalefet olmak üzere, AKP dışı siyasetin anlaması gereken bir şey var.
Cinnet hali, dikişleri attıra attıra gider, yayılır; sessiz kalınan her kötülük dalgası daha beterini getirir.
Ta ki, öfke dört yandan taşıncaya, ve önüne ne çıkarsa akılsızca yıkıp dökmeye başlayıncaya kadar.
‘Kötülükler saltanatı’ gözlerimizin önünde, hayallerin kör kuyularını deşen bir ahlaki yıkım senaryosunu, her bölümü öncekinden daha dehşet verici bir utanmazlıklar dizisi halinde canlı yayın halinde sunuyor.
Holiganların, vandalların, sırtlanların tezahüratı eşliğinde.
Bu toplumun en kötü yüzünü ortaya çıkarmayı başardılar.
Bir zamanların umut veren, çevreye ilham kaynağı olur mu olur dedirten Türkiye’den eser kalmadı.
Ahlaki göçük en kötüsüdür.
Ve birkaç gündür dışarıdan bakınca, öldürme tapınmaları, arsızlık gösterileri, nefret salgılamaları ile, kolay kolay iflah olmamaya doğru tam gaz giden, her türlü provokasyona açık, kötülük saltanatının eline rehin düşmüş bir toplum görüyorum.
İçim kan ağlıyor.