Bilim insanları, Dünya’ya yakın potansiyel olarak tehlikeli bir asteroitin kökenini Ay’ın karanlık yüzüne kadar takip ettiklerini söylüyorlar
Dünya’nın yakınında dolaşan olağandışı bir göktaşının Ay’ın bir parçası olduğu düşünülüyor, ancak güneş sistemine tam olarak nasıl yaklaştığı bir sır olarak kalmış. Şimdi araştırmacılar bu kozmik bulmacada önemli bir bağlantı kurduklarını söylüyorlar.
2016 HO3 olarak bilinen bu uzay kayası, nadir bir yarı uydudur; güneşin yörüngesinde dönen ancak gezegenimize yakın duran, Dünya’ya yakın bir tür asteroittir. İlk olarak 2016 yılında Hawaii’deki Pan-STARRS teleskopu kullanılarak keşfedildi.
Bilim insanları asteroite Kamo’oalewa adını veriyor; bu isim, Hawaii’de kendi başına seyahat eden bir yavruya gönderme yapan bir yaratılış ilahisinden türetilmiş.
Asteorit Kamo’oalewa’nın güneş çevresindeki yörüngesinde dolanırken Dünya ile yakınlaşmasını gösteren animasyon.
Arizona Üniversitesi’nden Prof. Erik Asphaug yaptığı açıklamada, “Bu bir sürprizdi ve pek çok kişi bunun Ay’dan gelebileceği konusunda şüpheciydi.”
50 yıldır, astronotlar tarafından Ay’ın yüzeyinde toplanan kayaların yanı sıra, Ay’ın her yerinden asteroit çarpmalarıyla rastgele fırlatılan ve Dünya’ya ulaşan yüzlerce küçük Ay göktaşını inceliyoruz. Kamo’oalewa, ikisini birbirine bağlayan bir nevi kayıp halka” dedi.
Bulgular, Kamo’oalewa’nın Ay ile potansiyel ilişkisini doğrulamaya yardımcı olmanın yanı sıra, yaşam için gerekli bileşenlerin Dünya’ya nasıl ulaştığı sorununa da açıklama getirebilir.
Bir zamanlar bir krater
Çapı 46 ila 58 m arasında olan Kamo’oalewa yörüngesi sırasında, Dünya’nın 14,5 milyon km kadar yakınına gelince, bu da onu potansiyel olarak tehlikeli bir asteroit haline getiriyor. Gökbilimciler gezegenimize çok fazla yaklaşması durumunda onu takip ediyor ve hakkında daha fazla şey öğreniyor.
Önceki araştırmalar, Dünya’ya yakın tipik asteroitlerden farklı olarak Ay malzemelerine benzeyen asteroitin yansıtıcılığına ve ayrıca uzay taşının Dünya’ya göre düşük yörünge hızına odaklanmış; bu da, onun nispeten yakın bir yerden geldiğini düşündürmüştü.
Bu yeni çalışma için gökbilimciler, Ay’daki binlerce kraterden hangisinin asteroitin çıkış noktası olabileceğini daraltmak için çeşitli simülasyonlar kullandılar.
Giordano Bruno krateri, çalışmadaki çarpma simülasyonları tarafından belirlenen tüm kriterleri karşıladı. Ekip, modellemeye dayanarak, asteroiti potansiyel olarak yaratan çarpan cismin, böylesine büyük bir parçayı yerinden çıkarmak için en az 1 km çapında olması gerektiğini belirledi.
Nesne Ay’a çarptığında, muhtemelen Kamo’oalewa’yı Ay yüzeyinin altından kazarak uzay kayasını uçurdu ve geride çapı 10 ila yaklaşık 20 km’den daha büyük bir krater bıraktı.
Bu simülasyonlar aynı zamanda ekibin nispeten genç bir krater aramasına da yardımcı oldu; zira asteroitin yalnızca birkaç milyon yaşında olduğu tahmin edildi (Ay’ın 4,5 milyar yaşında olduğuna inanılıyor).
Bu parametreler, araştırmacıların, Kamo’oalewa’nın yolculuğuna başladığı muhtemel nokta olarak, 4 milyon yaşında olduğu tahmin edilen ve 22 km’lik bir krater olan Giordano Bruno’ya odaklanmasına yardımcı oldu.
Bir darbenin anatomisi
Simülasyonları, Kamo’oalewa’nın Ay yüzeyinden sn’de birkaç km hızla kazıldığını gösterdi. Asphaug, “Çarpma olayının Ay materyalini toz haline getireceğini ve geniş bir alana dağıtacağını düşünürdünüz. Burada biz de kendimize şu soruyu sorduk: Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?”
Ekip, modellerine dayanarak, çarpma olayının yüzlerce 10 m’lik parçanın uzaya uçmasına neden olduğuna inanıyor. Ancak Kamo’oalewa devasa, tekil bir parça olarak nasıl hayatta kaldı?
Jiao’ya göre, “Bu enkazın çoğu, bir milyon yıldan daha kısa bir süre boyunca Dünya’ya Ay meteorları olarak çarpmış olsa da, henüz keşfedilmemiş veya tanımlanmamış birkaç şanslı nesne, Dünya’ya yakın asteroitler olarak yörüngelerde hayatta kalabilir.”
Ay’ın bu kadar büyük bir parçasının nasıl olup da asteroit haline gelebilecek kadar sağlam kalabildiğini anlamak, panspermia kuramını inceleyen bilim insanlarına ya da yaşam için gerekli olan maddelerin asteroitler, kuyruklu yıldızlar gibi uzay kayaları üzerinde “organik otostopçular” olarak Dünya’ya veya diğer gezegenlere teslim edilmiş olabileceği fikrine yardımcı olabilir.
Asphaug, “Kamo’oalewa cansız bir gezegenden geliyor olsa da, Mars’tan fırlatılan kayaların en azından prensipte nasıl hayat taşıyabileceğini gösteriyor” dedi.
Kamo’oalewa örneği: Bağlantı kuran bir yapboz parçası
Ay’daki krater etkilerini incelemek, bilim insanlarının gelecekte bir uzay kayasının Dünya için bir tehdit oluşturması durumunda asteroit etkilerinin sonuçlarını daha iyi anlamalarına da yardımcı olabilir.
Arizona Üniversitesi’nden Prof. R. Malhotra, “Kamo’oalewa’nın belirli, genç bir Ay kraterinden kökenine ilişkin yeni modeli test etmek, asteroit çarpmalarının gezegen cisimlerine neden olabileceği hasara ilişkin temel gerçek bilgileri elde etmenin yolunu açıyor” dedi.
Çin’in 2025’te başlayacak olan Tianwen-2 misyonu, asteroitten örnekler toplamak ve sonunda bunları Dünya’ya döndürmek amacıyla Kamo’oalewa’yı ziyaret edecek.
Asphaug, “Bu, şu ana kadar sahip olduğumuz örneklerden önemli açılardan farklı olup; bulmacayı çözmemize yardımcı olacak bağlantı parçalarından biri olacaktır” dedi.
Ekipten astrofizikçi Dr. Patrick Michel, “Heyecan verici olan şey, bir uzay misyonu bir asteroiti ziyaret ettiğinde ve bazı örnekler getirdiğinde, genellikle beklediğimizin ötesine geçen sürprizler ve beklenmedik sonuçlarla karşılaşıyoruz.”
“Yani Tianwen-2’nin geri dönüşü ne olursa olsun, şimdiye kadarki tüm asteroit misyonları gibi bu da olağanüstü yeni bir bilgi kaynağı olacak” dedi.
Artemis III proje bilimcisi Noah Petro, gökbilimcilerin uzun bir süre boyunca göktaşlarının Dünya’da Ay göktaşları bulunana kadar Ay’dan gelmelerinin imkansız olduğunu düşündüklerini söyledi. Gelecekteki örneklerin Kamo’oalewa’nın Ay’daki kökenini doğrulayabilmesi umut ediliyor.
Petro, “Oraya gidip öğrenmek kesinlikle bunu yapmanın bir yoludur. Çok heyecan verici bir güneş sisteminde yaşadığımızı ve Ay’ımızla birlikte güneş sisteminin heyecan verici bir köşesinde yaşadığımızı çok güzel bir şekilde hatırlatıyoruz.”
“Güneş sistemimizde bizim Ay’ımıza benzer bir uyduya sahip başka bir yer, başka bir gezegen yoktur. Ve bunun gibi şeyler Dünya-ay sisteminin ne kadar özel olduğunu anlıyoruz” dedi.