Güneş Sistemimizi ilk ziyaret eden cisim nasıl oluşmuş olabilir? Uzaylı teknolojisiyle açıklamaya gerek var mı?
Nesne, yalnızca Güneş’in çekim gücü nedeniyle şekillenen belirli bir yolu takip etmedi. Durum böyle olunca ‘Oumuamua’ bir kuyruklu yıldızdan beklendiği gibi buzlu bir yüzeye sahip olmadığını bizlere ima etmesine rağmen, kuyruklu yıldız gibi güneşin ışınım gücü nedeniyle gaz bıraktığını da gösterdi. Cote d’Azur Gözlemevi’nden astrofizikçi Yun Zhang, yeni çalışmasında, farklı yörüngelere sapan çeşitli nesnelerin ne olduğuna bakarak, ‘Oumuamua’nın nasıl tuhaf bir şekil ve yörünge aldığını anlamak için bilgisayar simülasyonları kullandı.
Örneğin, Güneş Sistemimizde genellikle, adeta gevşek paketlenmiş bir moloz yığınından başka bir şey olmayan bir asteroid olsun, bu cisim ana yıldızımızın 60 bin km kadar yakınından geçerse, gerilir ve sonra güçlü gelgitler tarafından çok sayıda çeşitli büyüklüklerde parçalara ayrılır. Araştırmacılar, bunlardan bazılarının güneş sisteminden yıldızlar arası uzaya doğru fırlayacağını düşünüyorlar. ‘Oumuamua’nın ana bedeni bir kuyruklu yıldız olsaydı, benzer bir kaderi paylaşacaktı.
Bu şekil, ‘Oumuamua benzeri nesnelere yol açabilecek gelgit bozulması sürecini göstermektedir.
Zhang, güçlü çekim dalgalarının kuyruklu yıldızı parçalara ayıracağını ve yüzeyindeki buzların çoğunun adeta pişeceğini söyledi. Ancak, su ve karbondioksit de dahil olmak üzere bazı uçucuların buzları, nesnenin kayalık yüzeyinin 10 ila 50 cm derinliğinde hayatta kalabilir. Böyle bir nesne daha sonra Güneşimiz gibi daha büyük ve daha sıcak bir yıldızdan geçerse, bu buzlar buharlaşabilir ve yavaşça ama sürekli olarak uzaya dökülebilir. Bu fışkırmalar düzensiz olsaydı, küçük güçlendirici roketler gibi davranacaklardı ve gökbilimcilerin ‘Oumuamua için gözlemledikleri yörünge anormalliklerine neden olacaktı.
Eğer asteroit kalıntıları yüzeyinin altında az miktarda su taşıyorsa, yaydıkları emisyonlar da ‘Oumuamua’da olduğu gibi garip bir yörüngeye neden olabilir. Takımın simülasyonlarında görülüyordu ki, Dünya’dan 10 kat daha büyük bir gezegen bile, kırmızı bir cüce yıldızın 40 bin km yakınından geçerse parçalanabiliyordu. Böyle bir olaydan sonra garip şekilli, su taşıyan şarapnel parçası gibi olan cismin yaklaşık yarısı yıldızın çekim etkisinden kaçabilir ve sonunda diğer güneş sistemlerine geçiş yapabilir.