Yeni Analizlere Göre Asteroid Ryugu’nun Ana Gövdesi Dış Güneş Sisteminde Oluşmuş
Dünya’ya yakın asteroit (162173) Ryugu’dan alınan örnekler Japonya Uzay Araştırma Ajansı’nın (JAXA) Hayabusa-2 uzay aracı tarafından Dünya’ya getirildi.
1999 JU3 olarak da bilinen Ryugu, Dünya’ya yakın bir C tipi (karbonlu) asteroiddir. Adı, Japon halk masalındaki büyülü bir sualtı sarayı olan Ryūgū’ye (Ejderha Sarayı) izafen verilmiştir. Asteroit, Mayıs 1999’da Lincoln Near-Earth Asteroid Araştırmaları sırasında gökbilimciler tarafından keşfedilir.
Yaklaşık 900 m çapındadır ve her 474 günde bir 0.96 – 1.41 astronomik birim uzaklıkta Güneş’in yörüngesinde dönmektedir. 6 Aralık 2020’de, JAXA’nın Hayabusa-2 uzay aracı tarafından Ryugu’dan toplam 5.4 gr malzeme Dünya’ya getirilir.
Argonne Ulusal Laboratuvarı’nda araştırmacı olan Dr. Esen Ercan Alp, “Ryugu’nun dış Güneş Sistemi’nde başladığına dair yeterli kanıt var. Güneş Sisteminin dış bölgelerinde bulunan asteroitler, Güneş’e daha yakın bulunanlardan farklı özelliklere sahiptir” dedi.
Dr. Alp ve meslektaşları 1-8 mm ölçülerinde 17 adet Ryugu örneğini analiz ettiler ve bu hipotezi destekleyecek kanıt buldular. Dr. Alp, “Birincisi, asteroidi oluşturan taneler, daha yüksek sıcaklıklarda oluşsaydı beklediğinizden çok daha ince olmalıydı. Bir diğeri, parçaların yapısı gözeneklidir, bu da bir zamanlar su ve buz tuttuğu anlamına gelir. Düşük sıcaklıklar ve buz, dış Güneş Sistemi’nde çok daha yaygındır” dedi.
Araştırmacılar, Ryugu parçalarının her biri üzerinde birkaç ölçüm yapabildiler. Numuneler arasında aynı gözenekli, ince taneli yapıyı buldular. Ayrıca numunelerin maruz kaldığı oksidasyon (yükseltgenme) miktarını da ölçebildiler.
Bu, parçaların kendileri hiçbir zaman oksijene maruz kalmadıkları için bu durum özellikle ilginçti. Çünkü, uzaydaki yolculuklarından itibaren vakumla kapatılmış kaplarda bozulmamış durumda teslim edilirler.
Ekip, örneklerde Dünya’ya çarpan göktaşlarına benzer kimyasal bir yapı bulurken (özellikle bunlardan sadece dokuzunun gezegende var olduğu bilinen CI kondritleri adı verilen bir grup) Ryugu parçalarını birbirinden ayıran bir şey de keşfettiler.
Spektroskopi ölçümleri sonucunda bir düzine göktaşı örneğinde hiçbir yerde bulunmayan bir demir sülfür olan büyük miktarda pirotit bulundu. Ayrıca örneklerden birinde, ince bir manyetit (demir oksit minerali) ve hidroksiapatit (fosfat minerali) damarı bulundu.
Araştırmacılar, hidroksiapatit içeren numunelerde, diğerlerinin yanı sıra, alaşımlar ve cam eşyalar için günümüzde vazgeçilmez bir grup kimyasal element olan nadir toprak metallerini de tespit ettiler.
Goethe Üniversitesi’nden Jeolog Dr. Frank Brenker, “Nadir toprak elementleri, asteroidin hidroksiapatitinde, Güneş Sistemi’ndeki diğer yerlerden 100 kat daha yüksek konsantrasyonlarda meydana gelir. Dahası, nadir toprak metallerinin tüm elementleri fosfat mineralinde aynı derecede birikmiştir ki bu da olağandışıdır” dedi.
Ryugu’dan toplanan örnekler.
Argonne Ulusal Laboratuvarı’ndan Dr. Michael Hu, “Sonuçlar, bu asteroit örneklerinin meteorlardan farklı olduğunu gösteriyor. Çünkü özellikle meteorların atmosfere girerken yanması, hava koşullarına maruz kalması Dünya’da oksidasyondan geçtiğini gösterir. Bu, Güneş Sistemi’nden tamamen farklı türde heyecan verici bir örnek” dedi.
Tüm veriler bir araya getirildiğinde çalışma, Ryugu’nun milyarlarca yıllık tarihini ortaya koyuyor. Bir zamanlar, Güneş Sistemi’nin oluşumundan yaklaşık 2 milyon yıl sonra (kabaca 4,5 milyar yıl önce) oluşan çok daha büyük bir asteroidin parçası olmalıdır.
Su ve karbondioksit buzu da dahil olmak üzere birçok farklı malzemeden yapılmış ve sonraki üç milyon yıl boyunca buzu erimiş ki bunun, hidratlı bir iç ortama ve daha kuru bir yüzeye yol açtığı düşünülmektedir.
Yaklaşık bir milyar yıl önce, başka bir uzay kayası parçası bu asteroidle çarpışmış, onu parçalara ayırmış ve enkazların uçuşmasına neden olmuş ve bu parçalardan bazıları bugün bildiğimiz Ryugu asteroidinde birleşmiş olmalıdır.
Dr. Alp, “Gezegen bilimciler için bu, doğrudan Güneş Sistemi’nden gelen birinci derece bir bilgi ve bu nedenle paha biçilmez bir keşiftir” dedi.