Göktaşları nereden geliyor? Öğrenmek için gökyüzünde süzülen yüzlerce ateş topunun izi sürüldü
Göktaşlarının nereden geldiği sorulursa, “kuyruklu yıldızlardan” cevabı verebilirsiniz. Ancak Avustralya göklerindeki yolculuklarında yüzlerce ateş topunun izini süren yeni araştırmalara göre, yanılıyorsunuz. Aslında, tüm göktaşlarının – Dünya’ya kadar uzanan uzay kayaları – buzlu kuyrukluyıldızlardan değil de, kayalık asteroitlerden gelmesi çok muhtemeldir.
Yeni bir çalışmada onların ne kadar uzak mesafelerden geldiğini yörüngeleri ile birlikte ortaya çıkararak bu meteorların aslında asteroitler olduğunu buldular. Avustralya’nın taşrasında gökyüzünde süzülen alevli göktaşlarını tarayan Çöl Ateş Topu Ağı ile altı yıllık kayıtları aradılar. Bulunan göktaşlarının hiçbiri kuyrukluyıldızlardan gelmiyordu.
Bu, dünyanın dört bir yanındaki koleksiyonlarda bulunan on binlerce göktaşından büyük olasılıkla hiçbirinin kuyruklu yıldızlardan olmadığı ve güneş sistemi anlayışımızda önemli bir boşluk bıraktığı anlamına geliyor. Güneş sistemi oluşurken, yani 4,5 milyar yıldan daha uzun bir süre önceleri, Güneş’in etrafında bir toz ve enkaz diski olarak dönüyordu.
Zamanla, bu malzeme bir araya gelerek gitgide daha büyük cisimler oluşturdu – bazıları o kadar büyük ki yörüngelerinde kalan her şeyi süpürdü ve gezegenler oldu. Yine de bazı arta kalan enkazlar malzemeler bu kaderi önledi ve bugün hala ortalıkta dolaşıyor. Bilim insanları geleneksel olarak bu nesneleri iki gruba ayırırlar: kuyruklu yıldızlar ve asteroitler.
Asteroitler, iç güneş sisteminde oluştukları için daha sert ve daha kurudur. Bu arada kuyrukluyıldızlar, donmuş su, metan veya karbondioksit gibi buzların sabit kalabildiği ve onlara “kirli bir kartopu” bileşimi veren daha uzak yerlerde oluşmuştur. Güneş sistemimizin kökenini ve evrimini anlamanın en iyi yolu bu nesneleri incelemektir.
Son birkaç on yılda birçok uzay görevi kuyrukluyıldızlara ve asteroitlere gönderildi. Ancak bunlar pahalı deneylerdir ve yalnızca ikisi (Hayabusa ve Hayabusa2) topladığı örnekleri başarıyla geri getirmiştir. Bu materyalleri incelemenin bir başka yolu da oturup bize gelmesini beklemektir.
Bir parça enkazın Dünya ile yolları kesişirse atmosferimize çarpar ve hayatta kalmaya yetecek kadar büyük ve sağlamsa, bir göktaşı olarak yeryüzüne inecektir. Güneş sisteminin tarihi hakkında bildiklerimizin çoğu bu ilginç uzay kayalarından gelir. Ancak, uzay görevi örneklerinin aksine, tam olarak nereden geldiklerini bilmiyoruz.
Göktaşları yüzyıllardır merak konusu olmuştur, ancak dünya dışı olarak tanımlanmaları 19. yüzyılın başlarından sonralarına denk gelir. Önceleri Ay yanardağlarından ve hatta diğer yıldız sistemlerinden geldikleri düşünülüyordu. Bugün, tüm göktaşlarının güneş sistemimizdeki küçük cisimlerden geldiğini biliyoruz. Ama geriye kalan asıl soru şu: Hepsi asteroitlerden mi yoksa bazıları kuyrukluyıldızlardan mı geliyor?
Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları, çoğu Antarktika veya Avustralya’nın Nullarbor Ovası gibi çöl bölgelerinden toplamda, 60 binden fazla göktaşı topladı. Artık bunların çoğunun, Mars ve Jüpiter arasındaki ana asteroit kuşağından geldiğini biliyoruz. Ama bazıları asteroitlerden değil de, güneş sisteminin dış bölgelerinden çıkan kuyruklu yıldızlardan gelmiş olabilir mi? Bu tür göktaşları neye benzer ve onları nasıl buluruz?
Neyse ki, yerde bulunan bir meteorla karşılaşmayı ummak yerine aktif olarak göktaşlarını arayabiliriz. Bir uzay kayası atmosfere düştüğünde (bu aşamada meteor olarak bilinir), ısınmaya ve parlamaya başlar – bu nedenle meteorlar “kayan yıldızlar” olarak adlandırılır.
Daha büyük göktaşları (en azından onlarca santimetre genişliğinde) “ateş topu” olarak adlandırılacak kadar parlak bir şekilde parlar. Böyle ortaya çıkan meteorlar izlenebilir ve görüntülenebilir. Bu türden en büyük ağ, Avustralya’nın kırsal kesiminin 2,5 milyon kilometrekaresini kapsayan ve yaklaşık 50 kamera içeren Çöl Ateş Topu Ağıdır.
Ağın verilerinin incelenmesi sonucu, beklenmedik bir şekilde, büyük döküntülerin % 4’ünden biraz daha azının kuyruklu yıldız benzeri yörüngelerden gelmesine rağmen, materyallerin hiçbiri gerçek kuyrukluyıldız malzemesinin ayırt edici “kirli kartopu” kimyasal bileşimini içermediği bulundu.
Bu durumda, kuyrukluyıldızların enkazının, daha bir göktaşı haline gelmeden önce parçalandığı sonucu ortaya çıkar. Buna karşılık, bu, kuyruklu yıldız göktaşlarının dünyanın göktaşı koleksiyonlarındaki on binlerce nesne arasında temsil edilmediği anlamına gelir. Bir sonraki soru şudur: eğer tüm göktaşları asteroid kökenli ise, bazıları nasıl bu kadar tuhaf, kuyrukluyıldız benzeri yörüngelerde dolanıp dünyaya düşüyorlar?
Bunun mümkün olması için, ana asteroit kuşağındaki enkazın bir çarpışma, yakın yerçekimi çarpışması veya başka bir mekanizma ile orijinal yörüngesinden düşmüş olması gerekir. Göktaşları, bize güneş sistemimizin oluşumu ve evrimi hakkında en derin kavrayışlarımızı verdiler. Ancak, artık bu örneklerin tüm resmin yalnızca bir kısmını temsil ettiği açıktır. Aynı zamanda, bazen geride bıraktıkları ateş toplarını ve göktaşlarını takip ederek edinebileceğimiz bilginin kanıtıdır.