Ana Sayfa Blog Sayfa 52

ESA, Öklid ‘Karanlık Evren Sondası’ Görevini Başlatıyor…

0
ESA, Öklid ‘Karanlık Evren Sondası Görevini Başlatıyor…

Arianespace,ESA’nın 2022 yılının ortalarında bir Ariane 62 veya Soyuz roketinde karanlık evreni keşfetmek için Öklid misyonunu başlatacak.

Arianespace ve Avrupa Uzay Ajansı geçtiğimiz gün karanlık evren keşif misyonunun başlatılması için bir sözleşme imzalandığını duyurdular.

Öklid, Ariane 62 ve Soyuz fırlatıcılarıyla uyumlu olarak, 2022’nin ortaları civarı Fransız Guyanası, Kourou Spaceport’tan, atılmak için bir zaman aralığına sahip.

2.160 kg olan Öklid uydusu, Dünya’nın yörüngesinden yaklaşık ortalama 1.5 milyon km uzaklıktaki Güneş-Dünya arasında 2. Lagrange Noktasına (İki gökcisminin kütle çekimlerinin birbirini dengelediği, dolayısıyla kütle çekimi hiç yokmuş gibi hissedebileceğiniz yerlerden biri) gönderilecek.

Buradan itibaren Öklid, son 10 milyar yıl içinde Evrenin evrimini incelemek için Dünya’dan çeşitli uzaklıklardaki galaksileri inceleyecek.

Ayrıca, karanlık maddenin varlığını ortaya çıkarmak için, çekimsel mercekleme adı verilen gökada görüntülerinin bozulmasını da gözlemleyecek.

Bununla birlikte, görünür ve yakın kızılötesi dalga boylarında çalışacak ve gökküresinin yüzde 35’inden fazlasını kapsayan bir alanı hedefleyecektir.

Arianespace basın bülteninde ESA’nın Bilim ve Araştırma Başkanı Günther Hasinger, “Öklid, Evrenimizin karanlık tarafına ışık tutan gizemli karanlık madde ve karanlık enerjili olan doğasını inceleyecek” dedi.

Euclid, 2011 yılında ESA’nın Kozmik Vizyon 2015-2025 bilimsel programının bir parçası olarak seçilen orta sınıf bir astronomi ve astrofizik uzay misyonudur. Geçtiğimiz yıllarda ‘Bilimsel araçlar ve Veri üretimi’ için sorumluluk almak üzere yaklaşık 1.500 bilim insanından oluşan bir konsorsiyum kurulmuştu.

Thales Alenia Space, Öklid’in ana yüklenicisi ve aynı zamanda servis modülünün inşasından da sorumludur. Airbus Savunma ve Uzay, teleskop dahil olmak üzere yük modülünü sağlamaktadır.

Arianespace CEO’su Stéphane Israël basın açıklamasında Arianespace’i “Avrupa Uzay Ajansı için yeni bir ikonik bilimsel lansman ilan ederek 2020’yi başlatmaktan gurur duyduğunu” söyledi.

Buna ilaveten:  “Evrenimizi daha iyi anlamak amacıyla, bu misyonu bir Ariane 62 veya Soyuz’da başlatmak Arianespace’in Avrupa için uzaya bağımsız erişim sağlama yeteneğinin bir başka kanıtı” dedi.

Altı ay önce ESA, Ariane 64’ün dört P120 katı roket güçlendiricisine sahip açılış uçuşu olan Ariane 64’te JUpiter ICy moon Explorer’ı (JUICE) başlatmak için Arianespace’i seçmişti.

Ariane 6, 2020 yılında göreve başlayacak. 3,6 milyar avroluk Ariane 6 programının, üretime göre yaklaşık maliyetle Ariane 5 ağır kaldırma roketini başarması planlanıyor. Ariane 6, görev gereksinimlerine bağlı olarak iki veya dört P120 katı roket güçlendirici kullanıyor.

Gökbilimciler Üç Kompakt Gezegen Sistemi Keşfetti…

0
Gökbilimciler Üç Kompakt Gezegen Sistemi Keşfetti…

Dağınık Madde Gezegeni Projesi (DMPP) gökbilimcileri,  altı ötegezegene ev sahipliği yapan DMPP-1, 2 ve 3 olarak adlandırılan üç yeni gezegen sistemi keşfettiler.

Bu gezegenler ana yıldızlarına çok yakın yörüngede dolanmakta ve yüzey sıcaklıkları 1,100 ila 1,800 derece arasında.

DMPP projesinin baş araştırmacısı ve Açık Üniversite astronomi başkanı Profesör Carole Haswell , “Bu yeni keşifler daha ileri çalışmalar için çok umut verici.
Kendi Güneş Sistemimiz dışındaki gezegenlerin kütlesi, büyüklüğü ve bileşimi arasındaki ilişkileri ölçmemize izin vermeliler” dedi.DMPP-1, yaklaşık 204 ışık yılı uzaklıkta yer alan 2 milyar yaşında F8V tipi bir yıldızdır.
HD 38677 olarak da bilinen , dört masif gezegen içeren 2.9-19 günlük yörünge dönemleri olan kompakt bir gezegen sistemine sahiptir: DMPP-1b, c, d ve e. DMPP-1c, d ve e, Dünya’nın kütlesinin 3 ila 10 katı arasında olan süper Dünya gezegenleridir.
DMPP-1b, kütlesi yaklaşık 24 Dünya kütlesi olan Neptün benzeri bir gezegendir. Açık Üniversite Fizik Bilimleri Fakültesi’nden gökbilimci Dr. Daniel Staab’a göre: “DMPP-1, kompozisyonunu ölçebileceğimiz üç düşük kütleli dış gezegenle birlikte gerçekten önemli bir gezegen sistemine ev sahipliği yapıyor.” 
HD 11231 olarak bilinen DMPP-2, Dünya’dan yaklaşık 452 ışık yılı uzaklıkta olan 2 milyar yaşında F5V tipi bir yıldızdır. Bilinen tek gezegeni DMPP-2b, 5.2 günlük yörünge dönemli Jüpiter’in neredeyse yarısı kütleye sahip yakın yörüngede dolanan dev bir gezegendir.
HD 42936 olarak da bilinen DMPP -3, yaklaşık 153 ışık yılı uzaklıkta, 6 milyar yaşında ikili bir yıldız sistemidir. İkili sistemdeki birincil yıldız, DMPP-3A, yavaşça dönen bir K0V tipi yıldızdır.
6.7 günlük bir yörünge dönemi olan DMPP-3Ab’de bir süper Dünya gezegenine ev sahipliği yapıyor ve yıldız bir arkadaşı olan DMPP-3B’ye sahip.

Astronomların açıklamasına göre “DMPP-3B, kahverengi cüceler ve düşük kütleli yıldızlar arasındaki sınırda minimum bir kütleye sahip ve çekirdeğinde muhtemelen sabit hidrojen yanması olan 507 günlük bir yörünge dolanımınlı bir L cücesi.”

Gökbilimciler, bu gezegen sistemlerini gözlemlemek için ESO’nun Yüksek Doğruluklu Radyal Hız Gezegen Arayıcısını (HARPS) kullandılar. Gezegenlerin 1,100 ila 1,800 derece arasında yüzey sıcaklıklarına sahip olduğunu buldular.

Ekipten araştırmacı Dr. John Barne “Bu sıcaklıklarda, gezegenin atmosferi ve hatta kayalık yüzeyi de kaybolabilir ve bu malzemenin bir kısmı ince bir gaz örtüsü oluşturmak için dağılır.

Bu örtü yıldızdan gelen ışığı filtreler ve bizim bu sıra dışı, çok sıcak gezegenlerle küçük yıldız kısmını seçmesine izin veren ipuçları üretir” dedi.

Profesör Haswell’e göreyse, “Daha fazla çalışma ile örtünün kimyasal bileşimi ölçülebilir, böylece sıcak gezegenin yüzeyindeki kaya türü ortaya çıkar.

Şimdi genel olarak gezegenlerin nasıl inşa edildiğini ve kendi gezegenimizin tipik olup olmadığını görebiliriz. Örneğin, Güneş Sistemi’nde, Dünya ve Venüs’ün en büyük kayalık nesneler olması ve kütlelerinin en büyük kısmının demirden yapılmış olması bir tesadüf olup olmadığını henüz bilmiyoruz.”

 

Balina Gökadası’nın Hale’sinde Görülen Dev Manyetik Halatlar…

0
Balina Gökadası’nın Hale’sinde Görülen Dev Manyetik Halatlar…
Balina Gökadasının hale'sinde görülen dev manyetik halatlar
Galaksinin bileşik görüntüsü NGC 4631, “Balina Gökadası”, büyük manyetik yapıları açığa çıkarıyor.

Görüntüde görülen NGC 4631 veya “Balina Gökadası” olarak tanımlanan sarmal gökada. Yıldız diski pembe renkte, alan çizgileri, diskin ötesinde galaksinin genişletilmiş halesine uzanan yeşil ve mavi renklerle gösterilmiştir.

Yeşil, kabaca gösteren filamanları, mavi ise manyetik alanların filamanlarını gösterir. Şimdiye kadar bu fenomen daha önce bir gökadanın halesi içinde görülmemiştir.

Ulusal Bilim Vakfı’nın (NSF) Karl G. Jansky Çok Büyük Dizi radyo teleskobunu (VLA) kullanarak, bir gökbilimciler ekibi, ilk kez, uzak bir sarmal gökadanın halosundaki büyük ölçekli, tutarlı, manyetik alanların bir görüntüsünü yakaladılar.

Amaç: Gökadalar manyetik alanlar oluşturur ve gökadaların nasıl oluştuğu ve evrimleştiği hakkında potansiyel olarak artan bilgi sahibi olmak.

Çalışma; NSF destekli, Bonn Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi, Max Planck Astronomi Enstitüsü bilim insanları ve gökbilimcileri tarafından yürütülüyor. Sonuçları Astronomy & Astrophysics dergisinde yayınladı.

NGC 4631 photos ile ilgili görsel sonucu

NSF’nin Astronomi Bilimler bölümü proje direktörü Matthew Benacquista, “Güneş gibi yıldızların ve Dünya gibi gezegenlerin nasıl ortaya çıktığını anlamak için Samanyolu Galaksimizin, biçimi ve evrimi gibi galaksilerin de nasıl olduğunu anlamalıyız.

Bu proje galaktik manyetik alanları ölçmeye ve yıldızlar arası gazların galaksi disklerinden atılma şeklini nasıl etkilediğini ve galaksi oluşumuna ve evrimine nasıl katkıda bulunduğunu öğrenmeye yönelik bir girişimdir” dedi.

2019’da Kaçırdığınız 9 Destansı Uzay Keşfi…

0
2019’da Kaçırdığınız 9 Destansı Uzay Keşfi…

Gizemli ani hızlı radyo patlamaları (FRB’ler) gökyüzünde göz kamaştırıyor. 

Bu yıl kara deliklerin ilk görüntüsü ya da gönderilen uzay sondalarının yaptığı işler gibi pek çok başarı hikayesi manşetlere taşındı.

Ama evren oldukça büyük bir yer ve evrenle ilgili haberlere bakın ya da bakmayın, her an orada sayısız zihin bükme olgusu meydana geliyor. İşte bu yıl kaçırmış olabileceğiniz dokuz destansı uzay keşfi.

Kozmik ağ ortaya çıktı

Evrendeki her galaksi, kozmik ağ olarak bilinen uzun bir gaz otoyolunda çukurdaki bir duraktır. Bu ağ dediğimiz, şehirler arası otobanlar gibi galaksiler arası yol ya da “iplikçik” dediğimiz (filament) oluşum Büyük Patlama’dan arda kalan hidrojenden ibarettir.

Uzayın karanlık denizinde büyük miktarlarda hidrojenin birleştiği yerlerde, gökada kümeleri görülür. Ağı çıplak gözle görmek için çok zayıf bir ihtimaldir. Ancak Ekim ayında gökbilimciler ilk kez bir parçasını fotoğrafladılar.

Uzak bir galaksinin soluk ultraviyole ışıltısını arka aydınlatması olarak kullanan görüntü, parlak beyaz galaksileri birbirine bağlayan 12 milyar ışık yılı uzağındaki mavi hidrojen ipliklerini gösteriyor.

Bu inanılmaz görüntü, gökbilimcilerin evrendeki ilk gökadaların nasıl oluştuğunu anlamalarına yardımcı olacak – ve aynı zamanda her şeyin gerçekten birbirine bağlı olduğuna gönderme yapan harika bir hatırlatma.

Erkekleri koruyan plazma kalkanı

Güneş sistemimizin sınırında şiddetli bir çatışma yaşanıyor. Sistemin merkezinden milyarlarca km uzakta, çatlayan güneş rüzgarı helyopoz denilen sınırda güçlü kozmik ışınlarla çarpışıyor.

NASA’nın ikiz Voyager sondaları bölgeden geçtiğinde ve geçen yıl yıldızlararası uzaya girdiğinde, gökbilimciler helyopozun sadece sembolik bir sınır olmadığını gördüler.

Aynı zamanda, gelen radyasyonun en kötüsünü saptıran ve sulandıran fiziksel bir plazma çorbası duvarı olduğunu anladılar. 4 Kasım’da açıklandığı gibi bu plazma “kalkanı” kozmik ışınların yaklaşık% 70’inin güneş sistemimize girmesini engelleyebilmekte. Ona erkekleri koruyan kalkan diyebilirsiniz. 

Galaksinin bağırsaklarındaki radyo baloncukları

Fermi Kabarcıkları adı verilen, tek bir kabarcığın 25 bin ışık yılı çapında (Kabaca Dünya ile Samanyolu’nun merkezi arasındaki mesafe kadar) olduğu gökcisimleridir.

Samanyolu’nun merkezi bölgesinde yüksek enerjili gaz balonu benzeri ikiz lekeler vardır. Kabarcıkların birkaç milyon yaşında olduğu ve muhtemelen galaksimizin merkezi kara deliğindeki dev bir patlama ile ilgisi olduğu düşünülüyor – nedeni gözlemler nadiren ancak sadece ultra güçlü gama ışını ve X-ışını teleskopları tarafından görülebiliyor.

Sonunda Eylül ayında, gökbilimciler radyo dalgalarındaki  baloncukları ilk kez tespit ettiler. Büyük miktarlarda enerjetik gazların baloncuklar arasında hareket ettiğini ortaya çıkardılar.

Fermi bacaları

Galaksimizin merkezinde süper kütleli bir kara delik var. Bu nesnenin korkunç derecede güçlü çekimi, Samanyolu’nu bir arada tutan tutkal gibidir.

Bu yılın başlarında, araştırmacılar bu tutkal maddenin bir nevi duman bıraktığını, adeta tüttüğünü keşfettiler. 20 Mart’ta  yapılan bir çalışmada, gökbilimciler galaksinin merkezinden çıkan X-ışınlarını gözlediler ve her iki yönde yüzlerce ışık yılı boyunca uzanan iki süper plazmik baca belirlediler.

Dev bacaların merkezi kara deliği Fermi Kabarcıklarının altına bağladığı görülüyor. Bu bacaların baloncukların yavaş ama istikrarlı büyümesini körüklemesi mümkündür.

Ölü yıldızın büyüsünde bir gezegen

Tipik bir güneş kütlesindeki yıldızın yakıtı bittiğinde ve çöktüğünde, beyaz bir cüce yıldız olabilir – bir yıldızın kompakt, yoğun kristal cesedi.

Bu yıldızın etrafında dönen gezegenler varsa, ya yıldızın son büyüme hamlesinde, (Dünya güneşimizin son yıllarında güneş tarafından yutulacak) ya da beyaz cücenin yoğun çekimi gücü etkisiyle emilip yok edilecek.

Fakat, Aralık ayının başlarında, gökbilimciler ilk kez beyaz bir cüce yıldızın etrafında dönen sağlam bir gezegen  keşfettiler. Dünya’dan yaklaşık 2.040 ışık yılı uzaklıkta olan beyaz cüce sistemi, ölü güneşi 10 günde bir çevrelediği için yavaş yavaş buharlaşan Neptün benzeri bir gezegene sahip garip bir gaz yayıyor gibi görünüyor.

Çalışma, ölü yıldızların gezegenlere (en azından geçici olarak) ev sahipliği yapabileceği teorisine büyük kanıtlar ekliyor.  

Güneş tsunamileri

Bilim insanlarına göre, Parker Güneş Sondasının güneşe rekor kıran yaklaşımı bu yılın en büyük güneş bilimi manşetlerini yaptı, ancak tartışmalı olarak en destansı güneş çalışması aylar önce Şubat ayında geldi.

Araştırmacılar ” terminatör olayları ” adlı bir güneş fenomeni tanımladı – temel olarak, güneşin ekvatorunda yer alan felaket manyetik alan çarpışmaları.

Bu çarpışmalar, her iki yönde saniyede 300 ila 1000 metrelik plazma tsunamisi ile sonuçlanabilir. Dev (hala teorik olsa da) güneş tsunamileri haftalarca sürebilir ve her on yılda bir meydana gelebilir. İkincisi 2020′ nin başlarında bekleniyor.

Erken evrende bebek kara delikler

Mart ayında, Japon gökbilimciler teleskoplarını 13 milyar ışık yılı uzaklıkta bir bölgeye çevirerek evrenin bebeklik resimlerini aradılar. Orada, evrenin ilk günlerine dair keşfedilmemiş 83 süper kütleli karadeliğe casusluk yaptılar.

Delikler – aslında bir grup kuazar veya süper kütleli kara delikleri çevreleyen devasa, parlak gaz ve toz diskleri – Büyük Patlama’dan yaklaşık 800 milyon yıl kadar sonra ve bu da onları tespit edilen en eski nesnelerden bazıları haline getirdi. 83 kuazarın (yukarıdaki) bileşik görüntüsü, kendi bebek resimleriniz kadar sevimli olmayabilir, ancak muhtemelen daha güzel.

Dönen kaçan nadir kara delik

Eylül ayında, gökbilimciler şimdiye kadar kaydedilen en hızlı dönen yıldızlardan birini tespit ettiler ve Samanyolu boyunca 2 milyon km / sn hızla kaçtığını hesapladılar.

Bu tür parlak hızlarda hareket eden yıldızların çoğu, genellikle, süper kütleli bir kara delik veya patlayan süper nova ile ikiye bölünmüş bir ikili sistemden kurtulanlardır.

Ancak bu hızlı güneş farklı görünüyordu. Yıldızın hızını ve yörüngesini takip ettikten sonra, araştırmacılar, orta kütleli bir kara delikle yıldızın bir alıştırma geçirdiğini belirlediler – yani bu güneş kütlesinin yüzlerce ila yüz binlerce katı olan bir kara delik (aksine kara deliğin kütlesi milyonlarca veya milyarlarca güneş kütlesi) olabilirdi.

Bu teorik kara delik türü daha önce hiç gözlemlenmemişti ve bilim adamları gerçekte var olduklarına dair ikna edici kanıtlar bulamamışlardı. Şimdi, bu hızlı yıldız bilim adamlarının aradığı ispatın yolunu açabilir.

Hızlı radyo patlamaları

Hızlı radyo patlamaları (FRB’ler), görünmez mermiler gibi sürekli olarak evren boyunca fışkıran yoğun bir şekilde parlak, kaybolan kısa radyo enerjisi atımlarıdır.

Bunlar tam olarak nedir – süper kütleli kara deliklerden gelen radyasyon körüğü mü? Uzay gemisi motorlarının darbeleri mi? Bilim adamları kesin olarak bilmiyorlar, ancak bir araştırma ekibi Haziran ayında, uzay ve zaman boyunca bir FRB’yi izlediler ve  bulmacayı çözmeye yaklaştılar.

Avustralya dış hatlarında bir radyo teleskop dizisi kullanarak, araştırmacılar söz konusu patlamayı (milisaniye ölçeğinde) Dünya’dan yaklaşık 3.6 milyar ışık yılı uzaklıkta olan ve artık taze yıldız üretmeyen Samanyolu kaynaklı bir patlamayı buldular.

Bu sonuçlar, FRB’lerin çeşitli kozmik ortamlarda oluşabileceğini (ve uzaylıların hala dışlanamayacağını) göstermektedir.

2019’un Son Güneş Tutulması Güzel Bir ‘Ateş Çemberi’ Yaratacak…

0
2019’un Son Güneş Tutulması Güzel Bir ‘Ateş Çemberi’ Yaratacak…
Avrupa, Asya, Avustralya veya Afrika’da yaşıyorsanız ve bir “Tutulma Avcısı” iseniz 2019’un son güneş tutulması için hazırlanmanız gerekir. 26 Aralık’ta, Hindistan, Singapur, Filipinler, Suudi Arabistan ve Avustralya’nın bazı bölgeleri, bir ‘ateş çemberi’ güneş tutulmasını havanın açık olması koşuluyla gözleyecekler.
Bu bölgelerde yaşıyorsanız, uygun bir göz korumasıyla olayı izleyeceğinize emin olun! Güneş tutulmalarının tüm aşamalarında güneşe doğrudan korumasız bakmak tehlikelidir. Aşağıdaki canlandırma, dünyada tutulmaya dikkat etmeniz gereken yerler görülmekte. Kırmızı nokta tutulmanın izleneceği yerleri, gölge ise parçalı tutulmayı görebileceğiniz yerleri göstermekte.

SE2019Dec26A

Harika 2017 güneş tutulmasının aksine, bu tutulma gerçekleşmeye başladığından sonraki en çarpıcı ana geldiğinde küçük bir Güneş halkası oluşturacak, bu tür tutulmaya halkalı tutulma denir. Bu olayı ‘ateş çemberi’ şeklinde görmemizin nedeni gezegenimizin küçük uydusu Ay’ın uzaklığından kaynaklanmakta. Ay şu anda Dünya-Ay arası uzaklığın zirvesine daha yakın (yani Dünya’dan daha uzakta) bu da Dünya’dan bakıldığında Ay’ın, Güneş’ten % 3 daha küçük görünmesine neden olur.

Güneş ışığı halkası, tutulmanın 3 dakika 40 saniye boyunca parlayacağı Endonezya adası Pulau Gin Besar’ın en doğusunda en uzun sürecek. Hemen hemen tüm Asya, kuzeydoğu Afrika ve Avustralya’nın kuzey ve batı bölgelerindeki gökyüzü gözlemcileri parçalı tutulmayı yakalayabilecek.

NASA tarafından Ocak 2011’de çekilen aşağıdaki muhteşem uydu fotoğrafında halka şeklinde bir tutulmanın nasıl olacağını görüyorsunuz.

(NASA / Bildiri / Getty Images) 

Eğer tutulmayı görebileceğiniz bir konumda olacak kadar şanslı iseniz, sizin için kesin izleme süresine buradan bakabilirsiniz. Her ne kadar halkalı dairesel bir tutulma tam güneş tutulması kadar hayranlık uyandırmasa da, Ay ve Güneş’in Dünya’dan bizim için muhteşem göksel görüntüler üretmek için mükemmel bir şekilde hizalandığını düşünmek, bunu izlemek hala çok şaşırtıcı.

Madagaskar’ın doğusundaki Reunion Adası’ndan 1 Eylül 2016’daki halkalı güneş tutulması görüntüleri

26 Aralık halkalı tutulmadan altı ay önce (altı yeni ay), 2 Temmuz 2019’da tam güneş tutulması gerçekleşmişti . O zamanlar ay, Temmuz 2019’un yeni ayından yaklaşık 16 bin km daha yakındı. Ayrıca, Temmuz ayı başındaki güneş, Aralık ayının sonundaki güneşten yaklaşık 5 milyon km daha uzaktı. Bu yüzden 2 Temmuz’da toplam güneş tutulması maksimum süre: 4 dakika 33 saniye, 26 Aralık’taki halkalı tutulmaysa maksimum süre: 3 dakika 40 saniye olacaktır.

Halka şeklindeki güneş tutulması sabah erken gökyüzü güzelleştirici.Orta Afrika Cumhuriyeti Bangui’de 15 Ocak 2010, yerel saatle 6:19′ daki halkalı tutulma görüntüsü.

En uzun ömürlü tam güneş güneş tutulması, ay, aylık yörüngesinde Dünya’ya en yakın noktada ve Dünya, güneşten en uzak noktada olduğunda gerçekleşir. 21. yüzyılın en uzun tam güneş tutulması 22 Temmuz 2009’da 6 dakika 39 saniye sürmüştür. Öte yandan, en uzun ömürlü halkalı tutulmalar ay zirveye yakın olduğunda (aylık yörüngesinde Dünya’dan en uzak noktasında) ve Dünya güneşe en yakın noktada olduğunda gerçekleşir ki 21. yüzyılın en uzun halkalı tutulması, 15 Ocak 2010 tarihinde gerçekleşmiş olup tutulmanın süresi 11 dakika 8 saniyedir.

Parker Uzay Sondası Güneş Rüzgârlarının Kaynağına Kadar İndi…

0
Parker Uzay Sondası Güneş Rüzgârlarının Kaynağına Kadar İndi…
Parker Solar Probe güneş rüzgârını güneş yüzeyindeki kaynağına kadar izler: koronal delikler
NASA’nın Parker Güneş Sondası Misyonu; insan yapımı herhangi bir nesne Güneş’in bu kadar yakınına hiç gelmedi. 

Bir yıl önce, Parker Güneş Sondası, güneşin, tarihteki tüm uydulardan daha yakınına ulaşarak milyon derecelik sıcaklıktaki taç tabakasının (korona) en uç noktalarından olağanüstü bir veri birikimi sağladı.

Şimdi, bu veriler güneş fizikçilerinin, Dünya’nın atmosferine sürekli vuran güneş rüzgarının önemli bir bileşeninin kaynağını haritalandırmasına izin verirken, bu parçacıkları gezegenimize doğru hızlandırabilecek garip  ters çevrilmesini de ortaya çıkardı.

Rengarenk kuzey ve güney ışıklarını üreten, bu hızlandırılmış parçacıklar, Dünya’nın manyetik alanıyla etkileşime girerler. Fakat aynı zamanda , Dünya yüzeyindeki  ve telekomünikasyon sistemlerine zarar verme, yörüngedeki uyduları tehdit etme ve uzaydaki astronotları tehlikeye sokma potansiyeline sahiptirler.

Güneş fizikçileri güneşin manyetik ortamını ve güneş rüzgarı parçacıklarının gezegene nasıl giriş yaptığını anladıkça, olayları daha iyi tahmin edebilecek ve hasarı önleyebilecekler. Kaliforniya Üniversitesi’nden Stuart Bale, “1859 ve 1972’de sadece güneş fırtınası tarafından üretilen elektrik akımlarından dolayı telsiz şebeke ağını çökerten, deniz mayınlarını patlatan büyük bir uzay havası fırtınası olayı yaşandı.

Şimdi 1972’de olduğumuzdan çok daha fazla teknolojik bir toplumuz, dünyadaki iletişim ağları ve elektrik şebekeleri olağanüstü derecede karmaşık. Bu yüzden güneşten kaynaklanan büyük rahatsızlıklar potansiyel olarak çok ciddi bir tehlike. Uzay havasını tahmin edebilirsek, kapatabilir ya da izole edebilir ayrıca savunmasız durumda olan uydu sistemlerini de kapatabiliriz” dedi.

Koronal delikler

Parker Güneş Aracının ana hedeflerinden biri “yavaş” güneş rüzgarının kaynağını ve güneşin sıcak atmosferinde rüzgarın nasıl hızlandığını keşfederek güneşin taç tabakasını (Bir milyon santigrat derece sıcaklıkta) anlamak. Güneş rüzgarı, güneşin manyetik alan çizgileri boyunca hareket eden yüklü parçacıklardan, çoğunlukla protonlardan ve helyum çekirdeklerinden oluşur.

Hızları 500 ila 1000 km/sn olan dolayısıyla “hızlı” güneş rüzgarı olarak adlandırılan parçacıkların, güneşin kuzey ve güney kutuplarındaki koronasının büyük deliklerinden geldiği bilinmektedir. Ancak “hızlı” güneş rüzgarının yarı hızına sahip daha yoğun fakat daha yavaş olan “yavaş” güneş rüzgarının kökeni iyi anlaşılamamıştır.

8 Kasım 2018'de Parker Güneş Sondasının Güneş yüzeyinin yaklaşık 27 milyon km ötesinden (Güneş plazmasının içinden) çekmiş olduğu fotoğraf. Işık şeridinin altında gözüken parlak yuvarlak nesne Merkür gezegenidir.

Parker’ın WISPR adlı kamerasından çekilen fotoğraf, Güneş yüzeyinden sadece 27 milyon kilometre uzaklıktan çekildi. Fotoğrafta, Güneş’te gerçekleşen jet akışı açıkça gözüküyor. Ortadaki parlak nokta, Merkür gezegeni.

Araç güneşle her yakın buluşmasında, akan koronal bir deliğin üstünde bir hafta boyunca park etmiş ve aşağısındaki güneşin yüzeyinde neler olduğuna dair görülmemiş bir görünüm vermiştir. Güneş lekeleriyle ilgili olan koronal delikler, çevresindeki koronaya göre daha soğuk ve daha az yoğun olan alanlardır.

Beklenmeyen şey, uzay aracından geçen manyetik alandaki bir dizi değişimdi. Bu dönemlerde, manyetik alan aniden 180 derece tersine döndü ve saatlerce sonra eski halini aldı. Bale, “Bu geri dönüşümler muhtemelen bir tür plazma jetleri ile ilişkilidir. Benim kendi hissim, bu geri dönüşlerin ya da jetlerin, güneş rüzgârının ısıtma probleminde merkezi olduğu yönünde” dedi.

Kuyruklu yıldız tozu

Bir başka sürpriz de uzay gemisinin güneş ışığına en yakın olduğu yörüngedeki nokta olan periyodik her uçuş sırasında aracı defalarca etkileyen tozdu. Muhtemelen bir milimetrenin binde biri olan bir mikrondan daha küçük olan toz parçacıkları, güneşin yakınında eriyerek kalan tozlarının gerisindeki göktaşları veya kuyruklu yıldızlardan kaynaklanmaktadır.

Uzay-sondası-parker-adeta-güneşe-dokunacak

Bale, Dünya’dan gelen güneş rüzgarını incelemek, türbülansın tepede olup bitenleri gizlediği alttan bir şelale kaynağını incelemek gibi bir şey olduğunu söyledi. “Şimdi, Parker Solar Aracı ile şelalenin tepesine yaklaşıyoruz ve altta yatan bir yapı olduğunu görebiliyoruz.

Kaynağında, gördüğümüz şey, üstündeki itici jetler ile uyumlu bir şey. Küçük bir deliğiniz var – koronal bir delik – ve bunun içinden pürüzsüz bir akışla çıkıyor. Birincisi, jetler var. Ondan aşağıya tümüyle aşağı indiğiniz zaman, hepsi birbirine karışmış durumda” dedi.

Samanyolu’nun Merkezinde Karanlık Madde Mi Var?

0
Samanyolu’nun merkezinde karanlık madde mi var?
Samanyolu'nun merkezinde karanlık madde var mı?
Fermi Gamma-Işın Uzay Teleskobu’ndan gelen gözlemlere dayanarak Samanyolu galaksimizdeki gama ışını yayılım haritası.

Çerçeve içindeki, galaksimizin merkezinde, bilinmeyen kaynaklı, beklenmedik, küresel bir gamma ışını emisyonu bölgesi olan Galaktik Merkez Aşımını göstermektedir.

MIT fizikçileri, galaksimizin merkezinde parlak gamma ışını patlamasıyla ilgili daha önce tartışmış oldukları olasılıklardan en kuvvetlisi, karanlık maddenin sonucu olabileceği ihtimalini yeniden canlandırıyorlar.

Fizikçiler yıllardır, Samanyolu’nun merkezinde, elektromanyetik tayftaki (spektrum) gama ışınları şeklinde en enerjetik dalgalar olan  gizemli bir enerji fazlası olduğunu biliyorlar. Bu tip ışınımlar tipik olarak, süpernovalar ve pulsarlar (atarca) gibi evrendeki en sıcak, en aşırı nesneler tarafından üretilir.

Gama ışınları Samanyolu diskinde bulunur ve çoğu astrofizikçi kaynaklarını bilir, anlar. Ancak Samanyolu’nun merkezinde, galaktik merkez fazlalığı (GCE) olarak bilinen gama ışınlarının parlaması, gökbilimcilerin galaksideki yıldızların ve gazların dağılımı hakkında bildiklerini açıklamakta zorlanan özelliklere sahiptir.

Bu fazlalığı neyin üretebileceği konusunda iki önemli olasılık vardır: pulsarlar olarak bilinen yüksek enerjili, hızla dönen nötron yıldızları veya daha dikkat çekici bir şekilde, bir gama ışını oluşturmak için çarpışan konsantre bir  bulutu.

dark matter photos ile ilgili görsel sonucu

2015 yılında, astrofizikçiler Tracy Slatyer, Benjamin Safdi ve Wei Xue gibi bir MIT-Princeton Üniversitesi ekibi kaynağın pulsarlar olacağını öne sürmüştü.

Araştırmacılar, galaksideki gama ışınları üretebilecek tüm parçacık etkileşimlerini tanımlamak için geliştirdikleri bir “arka plan modeli” kullanarak Fermi Gamma-Işın Uzay Teleskobu tarafından alınan galaktik merkezin gözlemlerini analiz ettiler.

Kesin bir şekilde, GCE’nin büyük olasılıkla pulsarların bir sonucu olduğu ve kara maddenin olmadığı sonucuna vardılar. Ancak, MIT’den Rebecca Leane liderliğindeki yeni çalışmalarda, Slatyer o zamandan beri bu iddiayı yeniden değerlendirdi.

2015’te kullandıkları  daha iyi anlamaya çalışırken, Slatyer ve Leane, modelin aslında yanlış sonuç üretmek için “kandırılabileceğini” buldular. Bugünkü çalışmalarında, 2015 analizinde bir “yanlış modelleme etkisi”ni vurgulayıp ve çoğunun kapalı bir dava olduğunu düşündüğü konuyu yeniden açtılar.

Slatyer, “Bunun karanlık madde olasılığını ortadan kaldırdığımızı düşündüğümüz için heyecan verici. Ama şimdi bir kaçamak var, iddia ettiğimiz gibi sistematik bir hata var. Sinyalin karanlık maddeden gelmesi konusu için kapıyı yeniden açıyor.”

Samanyolu’nun merkezi: taneli mi pürüzsüz mü?

Samanyolu galaksisi uzayda az çok düz bir diske benzese de, merkezindeki gama ışınlarının fazlalığı nedeniyle galaktik merkezden her yöne yaklaşık 5.000 ışık yılı uzayan küresel bir alanı kaplar.

2015 çalışmalarında, Slatyer ve meslektaşları bu küresel bölgenin profilinin düzgün mü yoksa “grenli mi” olduğunu belirlemek için bir yöntem geliştirdiler.

Pulsarlar gama ışını fazlalığının kaynağıysa ve göreceli olarak parlaklarsa, yaydıkları gama ışınlarının, pulsarların bulunduğu parlak noktalar arasındaki koyu boşluklarla, grenli görünen küresel bir bölgeye yerleşmesi gerektiğine karar verdiler.

Bununla birlikte, karanlık madde, gama ışını fazlalığının kaynağı ise, Slatyer’a göre küresel bölge düzgün görünmelidir: “Galaktik merkeze doğru her görüş çizgisinde muhtemelen karanlık madde parçacıkları vardır, bu nedenle boşlukta soğuk noktalar görmemeliyim.”

O ve ekibi galaksideki tüm madde ve gazın arka plan modelini ve gama ışınlarını üretmek için oluşabilecek tüm parçacık etkileşimlerini hesaplarına kattılar.

GCE’nin bir yandan grenli ya da pürüzsüz olduğunu küresel bölge için modeller yaparak değerlendirdiler ve aralarındaki farkı açıklamak için istatistiksel bir yöntem geliştirdiler.

Daha sonra küresel bölge modelini, Fermi teleskobu tarafından alınan gerçek gözlemlerle beslediler ve bu gözlemlerin pürüzsüz mü yoksa grenli bir profile mi daha uyduğunu görmeye çalıştılar.

Slatyer, “Yüzde 100 grenli olduğunu gördük, ah, karanlık madde bunu yapamaz, bu yüzden başka bir şey olmalı. Umudum, bu ve benzer teknikleri kullanan galaktik merkez bölgesinin birçok çalışmasından yalnızca bir tanesi olmasıydı.”

Sahte dikim

2017’de MIT’e geldikten sonra, Leane gama ışını verilerini analiz etmekle ilgilendi. Slatyer, daha derin bir anlayış geliştirmek için 2015 yılında kullanılan istatistiksel yöntemin sağlamlığını test etmeye çalıştıklarını söyledi.

İki araştırmacı sonrasında şu zor soruyu sordu: Hangi koşullar altında yöntemlerimiz bozuluyor? Metot sorgulanmaya kalkarsa, orijinal 2015 sonucuna güvenebilirlerdi.

Bununla birlikte, yöntemin çöktüğü senaryoları keşfederlerse, yaklaşımlarında bir şeylerin yanlış olduğunu ve belki de karanlık maddenin hala gama ışınının merkezinde olabileceğini düşüneceklerdi.

Leane ve Slatyer, MIT-Princeton ekibinin 2015’teki yaklaşımını tekrar ele aldı. Ancak Fermi verilerini modellemek yerine, araştırmacılar esasen karanlık madde ve ilişkili olmayan pulsarlar da dahil olmak üzere gama ışın fazlalığı ile gökyüzünün sahte bir haritasını çıkardılar.

Bu haritayı modelle beslediler ve küresel bölge içerisinde karanlık bir madde olmasına rağmen, modele göre bu bölgenin büyük olasılıkla grenli olduğu ve dolayısıyla pulsarların hakim olduğu sonucuna vardılar.

Bu, ilk ipucuydu, Slatyer, yöntemlerinin “kusursuz” olmadığını söyledi. Doğru ya: Ya sahte bir arka plan haritasından ziyade gerçek gözlemlerle birleştirilen sahte bir karanlık madde sinyali eklenmişse?

dark matter photos ile ilgili görsel sonucu

Ekip,  Fermi teleskobundan verilerle besleyerek ve karanlık maddenin sahte bir sinyalini üreterek konuya meydan okumayı üstlendi.

Kasıtlı duruma rağmen, istatistiksel analizleri yine de karanlık madde sinyalini kaçırdı ve grenli, pulsar benzeri bir görüntü verdi. Karanlık madde sinyalini, gerçek ışın fazlalığının dört katı büyüklüğüne çıkarsalar bile, yöntem onu göremedi.

Leane, “Bu aşamada, oldukça heyecanlıydım, çünkü sonuçların çok büyük olduğunu biliyordum – bu karanlık madde açıklamasının tekrar masaya konması anlamına geliyordu.” diyor.

O ve Slatyer yaklaşımlarındaki ön yargıları daha iyi anlamak için çalışıyor ve gelecekte bu ön yargıları düzeltmeyi umuyorlar. Leane, “Gerçekten karanlık madde ise, bu, kütle çekimi dışındaki kuvvetlerle görünür madde ile etkileşime giren ilk karanlık maddenin kanıtı olacaktır.

Karanlık maddenin yapısı, şu anda fizikteki en büyük açık sorulardan biri. Bu sinyali karanlık madde olarak tanımlamak, sonunda karanlık maddenin temel kimliğini ortaya çıkarmamıza izin verebilir.”

Yaratılış Sütunlarında Neler Oluyor?

0
Yaratılış Sütunlarında Neler Oluyor?
Kartal Bulutsusu’nun Hubble ile 20 yıl arayla alınmış Yaratılış Sütunları’nın iki görüntüsü.

Soldaki yeni görüntü, sağdaki 1995’teki ile neredeyse aynı bölge.  Her iki görüntünün de olması astronomların sütun yapılarının zaman içinde nasıl değiştiğini incelemelerini sağlıyor.

Sonuçta Yaratılış Sütunları hala yerinde duruyor. İmha Edilmedi. 20 yıl arayla çekilen görüntüler buharlaşma oranını gösteriyor ve yok olması binlerce yıldan fazla zaman alacak.

1995 yılında, Hubble Uzay Teleskobu, tüm zamanların en ikonik görüntülerinden birini çekti: Kartal Bulutsusu’ndaki ünlü “Yaratılış Sütunları.”

Galaksinin aktif yıldız oluşumunun en yakın ve en verimli bölgelerinden biri olan bu sütunlar, yeni yıldızların oluşumuna güç veren nötr gazdan geriye kalanları temsil eder. Ancak yeni yıldızlar sadece kozmik bir yaratım tabelası değildir; ayrıca onlarla birlikte yıkım da getirirler.

Yeni yıldızlar oluşturduğunuzda, bunların bir kısmı süpernovaya gidecek kadar büyük olacak ve bu felaket patlamalarla hızla yanarak etrafındaki gazı dışarı atacak.

Diğerleri fevkalade sıcak bir şekilde yanacak ve bu gazı daha yavaş buharlaştıracaktır. Gördüğümüz şey, bu bulutsu içinde, bu iki sürecin bir karışımıdır.

Yıllar önce bir NASA çalışmasıSon zamanlarda içeride bir süpernova meydana geldiğini ve sütunların çoktan tahrip olduğunu iddia etmişti. Şimdi, bunun hatalı olduğunu öğrendik ve bölge, yavaş olarak buharlaşmadan önce muhtemelen yüz binlerce yıl kalacak.

Kartal Bulutsusu, binlerce yeni yıldız, parlak bir merkezi yıldız kümesi ve aktif yıldız oluşumu ve parlak genç yıldızları içeren çeşitli buharlaşan gaz halinde küresel küreler içerir.

7000 ışık yılı uzaklıktaki Kartal Bulutsusu (Eagle Nebula), gece gökyüzünün en erişilebilir ve muhteşem bulutsularından biridir. 1745’te keşfedildi ve kısa bir süre sonra iyonize edilmiş hidrojenin imzası bolca görüldüğü için kısa bir süre sonra aktif bir yıldız oluşturucu bölge olarak tanındı.

Bulutsunun şeklinin nedeni 8.000’den fazla yıldızdan oluşan geniş bir yeni doğan yıldız kümesi bulundurması. Parlak yanan bu yıldızlar, nötr gazı etkili bir şekilde iyonize eden ve kaynayan çok miktarda ultraviyole ışığı yayarlar. Kalan globüller içerisinde, aşağıdakiler arasında üç yönlü bir yarış meydana gelir.

Yaratılış Sütunları’nın orijinal görüntüsü, birçok farklı görüntü ve süzgeçten oluşan bir mozaikti, ancak eskisi kadar çığır açıcı, daha yeni verilere kıyasla solgun görünmekte.

Yaratılış Sütunları’nın, ikonik, 1995 Hubble görüntüsü ilk kez yayınlandığında, içinde ilk kez yeni yıldızlarla dolu bu buharlaşan küreciklerin bu kadar ayrıntılı bir şekilde görüntülendiğini temsil ediyordu.

Sütunların kenarlarındaki detayların ve içeriden dışarıya doğru çıkan ışığın yanı sıra, sadece yansımaların ortaya çıkmasından çok daha fazlası olduğunu biliyorduk: içeride yeni doğmuş yıldızlar vardı.

Kuşkusuz yakınlarda, Güneşin kütlesinin en az 80 katı olduğu tespit edilen bir dizi dahil olmak üzere, çok sayıda O-tipi yıldız olması durumunda, bu bulutsu’nun geleceğinde, eğer mevcut değilse, süpernova olma zorunluluğu vardı.

Diğer uzay teleskoplarının görünür ışık spektrumunun dışını görme kabiliyetleri sayesinde, bilim adamları içeride yakın zamanda meydana gelen yıkıcı bir patlamaya ilişkin kanıt bulunup bulunmadığını aramaya çalıştılar.

Spitzer tarafından 2007 yılında görüntülenen kırmızı renkli sıcak toz, 8000–9000 yıllarından önce olası bir süpernovaya atfedilmiştir.

Bununla birlikte, diğer toz bölge ısınmanın nedenlerinden olması olasıdır ve eğer bir süpernova suçluysa, diğer dalga boylarındaki ayrıntılı gözlemler onu ortaya çıkarır.

2007 yılında, NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu, spektrumun kızıl ötesi kısmına bakarak, beklenenden çok daha sıcak olan tozu gösterdi.

Özellikle, yukarıdaki resimdeki kırmızı renk yalnızca yeni yıldızlar için değil, sütunların içinde veya arkasında meydana gelen ve çevreleyen tozu ısıtan yeni bir süpernovaya işaret ediyordu.

Erken spekülasyonlar, bu süper nova’nın yaklaşık 8.000 yıl önce meydana geldiği ve patlamanın yayılmasına bağlı olarak, takip eden bin yıl boyunca sütunları tamamen tahrip etmesi gerektiği yönünde olmuştu.

Bazıları direklerin çoktan gittiğini ve görsel kanıtların zaten yolda olduğunu iddia etti. Sadece, onu görmemizi engelleyen 7000 yıllık bir ışık yolculuğu süresi olduğu gerçeğidir.

Yaratılış sütunları, Kartal Bulutsusu içinde ve başka herhangi bir yerde meydana gelen yıldız oluşum süreçleri, NASA’nın Chandra X-ışını teleskobunun eşsiz bakış açısıyla, konum için üst üste yerleştirilmiştir.

Bu direkleri Chandra X-ışını gözlemevi sayesinde incelediğimizde, sütunların içinde ve arkasında yeni yıldızların varlığını tespit edebildik.

Bu X ışını yayan kaynaklar, çoğu süpernovaya doğru gidecek büyük yıldızlarla tutarlıydı. Baktığınız her yerde yüklü patlayıcılar görürseniz, geçmiş bir patlamaya ilişkin kanıtın aslında tam olarak bu olduğu sonucuna varmak mantıklıdır.

Belki de bu sütunlar çoktan gitmişti. Ancak 2015’te Hubble’ın uzayda 25. yılını kutlamak için NASA bu sütunları tekrar ziyaret etti ve orijinal 1995 imajı ile yeni 2015 arasındaki 20 yıllık temel, halihazırda tahrip edilmiş sütunlar teorisini şiddetle çürüten iç görüler sağladı.

Yaratılış sütunlarının 2015 görüntüsü, çeşitli ağır elementlerin varlığını belirten ve zaman içinde göze çarpan değişikliklerin vitrini olan, çeşitli ağır elementlerin varlığını gösteren görünür ve kızıl ötesi verilerden oluşan bir kombinasyon sergiliyor.

20 yıllık takipte, ek ayrıntılar, daha yüksek dalga boyunu kapsaması ve daha geniş bir görüş alanı gibi, yalnızca daha önce görülemeyen özellikler göstermedi.

Ancak en büyük ve en önemli ilerleme, 20 yıllık temelin zaman içindeki değişiklikleri görmemize izin vermesiydi.

Örneğin, en büyük sütunun ucunda, yalnızca atılan bir jeti tanımlayamadık, aynı zamanda değişikliklerin derecesini de izleyebildik.

Hubble’ın inanılmaz çözünürlüğü ile, bunun büyüklüğünün, bu ek süre zarfında, 100 milyar kilometrelik fazladan genişletildiğini belirledik: Dünya-Güneş mesafesinin 1000 katı.

Üst direğin gaz yapısındaki ince değişiklikler, direğin içindeki yeni doğan, büyük bir yıldızdan kaynaklanan bir çıkışı gösterir.

Bu daha önce Chandra teleskobu tarafından ölçülen yeni bir yıldızın konumu ile tutarlıdır.

Bununla birlikte, en önemlisi, 1995 görüntüsünün aksine, Hubble’ın üzerine kurulu yeni ve gelişmiş bir kameranın bulunduğu daha modern verilerin elde edilmesiydi.

Bu, yalnızca eski WFPC2 kameranın sahip olduğu görünür ışık aralığını değil, önceki eski görüntünün maksimum dalga boyunu iki katına çıkaran yeni bir kızılötesi filtre dönüşü içeriyordu.

Bu sayede, direklerin kendilerine değil de, arkasındaki yıldızlara “bakabiliyoruz.” Ve belki de daha önemlisi, yıldızların ve oradaki felaket olayların yaktığı buharlaşan gazı izleyebilmemiz.

Sütunların kızılötesi görünümü, sütunların içindeki yeni oluşan yıldızların görülmesini sağlar.  Mavi imza buharlaşma sürecindeki gazı gösterir; bu sinyalin solukluğu nispeten yavaş bir buharlaşma hızına işaret eder.

Yukarıda mavi renkle vurgulanan, yanmadan ötürü gelen yıldız ışığı olduğunu ve yakınlarda, yakın zamanda bir süpernova olduğuna dair kanıt bulunmadığını gösterir.

Spitzer teleskobunun verilerine, yanlış bir yorumda bulunuldu. Bununla birlikte, yapabileceğimiz şey, bu sütunların buharlaşma hızını, hem iç hem de dış radyasyondan kombine olarak ölçmektir.

Görüntüler arasındaki değişiklikler, gördüğümüz ışık 7.000 yıl öncesinden gelse de, sütunların bugün hala sağlam olduğunu göstermektedir.

Bu iki görüntüyü birbirine göre döndürerek ve gererek 1995’ten 2015’e kadar olan değişiklikler üst üste getirildi. Pek çoğunun beklentilerinin aksine, buharlaşma süreci yavaş ve küçüktür.

Dahası, değişikliklere ilişkin en iyi kanıt 100.000 ila 1.000.000 yıl arasında bir buharlaşma süresi olduğunu belirterek sütunların tabanından gelmekte.

Böylece sütunların zaten tahrip edilmiş olduğu fikrinin doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Tartışmalı iddiaların daha fazla ve daha iyi verilerle dinlenmeye yatkın olması bilimin en büyük umutlarından biridir. Direkleri yok etme sürecinde olan bir süpernova olmamıştır.

1995 görüntüsünün (üstte) ve 2015 görüntüsünün (altta) karşılaştırılması, sütunların yapısında yalnızca küçük değişiklikler olduğunu gösterir ve ~ 100 yıl değil, ~ 100.000 yıl arasında bir buharlaşma süresine yol açacağı anlaşılır.

Aslında, en yeni Hubble verileri, yalnızca 1995 verileriyle hayal edilemeyecek bir şey yapmamızı sağladı: Uzayda sütunların bir 3D modelini inşa etmek!

Aynı düzlemde duran üç sütunun göründüğü, aslında şaşırtıcı derecede derinliğe sahip çok sayıda kulenin içinde yeni yıldızların oluştuğu çok daha ilginç bir yapının parçalarıdır.

Sütunların kendisi sadece yaklaşık 5 ışık yılı uzunluğunda olsalar da, her biri, “derinlik” boyutunda bu miktardan daha fazladırlar.

Bu devasa yıldızlardan birinin, her an hayatlarının sonuna gelmesi, süpernovaya doğru yol alması ve Kartal Bulutsusu’nu oluşturan bu büyük iç yapılardan birinin büyük bir bölümünü çıkarması her zaman mümkün.

Bununla birlikte, şu anda olduğu gibi, felaketsel bir patlama değil, bulutsuda meydana gelen değişikliklerin nedeni buharlaşma gibi görünüyor.

Yakın gelecekte bir felaket olmadıkça, egemen olan yavaş yavaş buharlaşma süreci olacak, sonunda gazı patlatarak ve içindeki yeni doğan yıldızları ortaya çıkaracak.

Yaratılış Sütunları sonsuza kadar sürmeyecek, ancak tüm işaretler bugün hala orada olduklarını gösteriyor.

Yok edilmediler ve ışık gelecek binlerce yıl boyunca gelmeye devam ettikçe, yüz binlerce yıl gelmesi muhtemel olarak onların sadece yavaşça daraldıklarını göreceğiz.

Yeni Mars Aracı Yabancı Yaşamları Avlamaya Hazırlanıyor…

0
Yeni Mars Aracı Yabancı Yaşamları Avlamaya Hazırlanıyor…
Sanatçının NASA’nın 2020 Mars Gezegeninde gösterimi, Kızıl Gezegen’de.Sanatçının NASA’nın 2020 Mars Gezegenindeki gösterimi. Araç Kızıl Gezegen’de.

Misyon ekibi, uzun süredir ölü yaşamın belirtilerinin tespit edilmesinin uzak bir dünyada yalnız bir robot için yüksek bir sipariş olduğunu belirtiyor, ancak NASA’nın bir sonraki Mars aracı mücadelesi zor olacağa benzer.
NASA’nın 2020 Mars aracı projesi gelecek yaz başlaması ve Şubat 2021’de, bilim adamlarının antik geçmişte bir göl ve nehir deltası barındırdığını düşündüğü Kızıl Gezegen’in içinde 28 km genişliğindeki bir bölgeye inmesi planlanıyor.
Altı tekerlekli robot daha sonra potansiyel biyolojik belirtili alanları temizleyecek. Bu çalışma, Jezero kayalarını ince dokusal ayrıntıda gözlemlemek ve jeokimyayı bu dokuya tam olarak yerleştirmek için birkaç spektrometre kullanmaktan oluşacak.
Mars 2020 proje bilimcilerinden Katie Stack Morgan 10 Aralık’ta Amerika Jeofizik Birliği’nin (AGU) yıllık toplantısında  gazetecilere yaptığı açıklamada detaylara değindi:

“Kaya rekorunda biyokimya anlayışımız bu kombinasyonun – kompozisyonun doku ve haritalanması – gerçekten güçlü bir durum oluşturmanıza olanak sağlayan bir şey.

Öyleyse, yükümüzle birlikte, Mars yüzeyinde biyolojik işaretler olduğu konusunda çok güçlü bir dava açabileceğimizi umuyoruz.” Stack Morgan, örnek göstermek için Dünya’da oluşan bir fosil olan stromatoliti seçti.

Stromatolitler, siyanobakteriler olarak bilinen fotosentetik mikropların büyümesi sırasında oluşan mikro organizmalardır. Bu büyüme, ayrı katmanlar halinde gerçekleşir, bu nedenle karbon içeren organik bileşiklerin tam olarak benzer bir Mars yapısı içindeki katmanlar üzerine haritalanması yaşamın güçlü kanıtlarını sağlayacaktır.

Yakında unutulmaz bir araç olacak olan Mars 2020, bir öğrenci adlandırma yarışması aracılığıyla – bu tür işleri yapabilecek. Selefi, NASA Merak’tan farklı işlerliğe sahip olup bölgenin kompozisyonu toplu olarak belirleyip ve bu nedenle jeokimyayı gözlenen yapı üzerine eşleştirecek.

Bu durum, Ağustos 2012’den bu yana Mars’ın 154 km genişliğindeki Gale Kraterini keşfe çıkan ve hala güçlü olan Merak’ı etkilemiyor.

Merak, örneğin Gale’in eski geçmişte uzun mesafeler için potansiyel olarak yaşanabilir bir göl ve akarsu sistemini desteklediğini tespit ederek çok iş başardı.

Ancak eski gezici, yabancı canlı avı teçhizatı ile donatılmamıştır. Mars 2020’nin yerinde gözlemleri tek başına bazı araştırmacıları Kızıl Gezegen’de yaşamın var olduğu konusunda ikna etmeye yetmeyebilir.

Mars 2020: Perseverance rover has landed | Natural History Museum

Sonuçta, bilim insanları doğası gereği şüpheci bir gruptur ve Viking’in toprak gözlemleri ve meteorit ALH84001’in analizinde gördüğümüz gibi, yabancı yaşamın potansiyel bir keşfi hakkında herhangi bir açıklama yapılmayacak kadar yoğun bir şekilde incelenecektir.

Ancak misyon, bu tür şüpheciliklere yer açmakla birlikte, Mars 2020’nin temel bir parçası, dünyanın dört bir yanındaki iyi donanımlı laboratuvarlardaki çok sayıda araştırma ekibinin materyali inceleyebileceği, Dünya’ya geri dönüş için 20 ila 30 numunenin toplanması ve önbelleğe alınması işlemini yapacaktır.

Stack Morgan’a göre: “Ancak Mars 2020 sadece bir hayat avcısı olarak görevli değildir. Gezginin analizleri, bilim insanlarının kayalık gezegenlerin zaman içinde nasıl geliştiğini daha iyi anlamalarına yardımcı olmalı.”

Mars 2020, NASA’nın 2030’larda Kızıl Gezegene astronot koyma planına yardım etmesi gereken donanımları da taşımakta. Örneğin, gezici, Mars öncüleri için anahtar bir kaynak olan yeraltı suyu buzu birikintilerini ve diğer şeylerin yanı sıra kabarık sıvı cepleri arayacak olan yer radarlarıyla donatılmıştır.

Diğer bir aygıt, karbondioksit ağırlıklı Mars atmosferinden oksijen üretecek bir teknolojiyle sahip. Genel olarak, araba büyüklüğündeki robot, Kızıl Gezegene yedi bilim enstrümanı ve 23 kamera götürecek.

Mars 2020 aynı zamanda diğer dünyaya ait sesleri yakalamak için bir mikrofona sahip ve sonda, küçük ve teknoloji gösteren bir helikopter keşif aracını da beraberinde getirecek.

2019’un En İyi 10 Hubble Görüntüsü…

0
2019’un En İyi 10 Hubble Görüntüsü…
Hubble yaklaşık 30 yıldır faaliyet gösteriyor ve hala en muhteşem görüntüleri üretiyor. İşte bu yılın en iyileri.
Son görevi sırasında görüntülenen Hubble Uzay Teleskobu. Hubble, on yıldan uzun bir süredir hizmet vermese de, uzayda insanlığın amiral gemisi olarak ultraviyole, optik ve yakın kızılötesi teleskobu olmaya devam ediyor.
Hubble’ın 2019’da elde ettiği en iyi 10 fotoğraf.
10.) Asteroit (6478) Gault . Bu toz ve iyon kuyruk, bir kuyruklu yıldıza ait değil, kısmen parçalanırken yakalanan ikiz toz kuyruklu bir göktaşı.

9.) Galaxy NGC 3147 . Hubble’ın yakaladığı bu sarmalın süper kütleli kara deliği, yıldız ışığını çekimiyle kırmızıya kaydırmakta.

8.) Eta Carinae . Gelecekte bu süpernova, 1843 patlamasının muazzam kalıntılarını sergilemekte.

7.) PSZ1 G311.65–18.48 . Ön planda, ultra-uzak bir galaksinin muhteşem görüntüsü çekimsel mercek etkisiyle oluşmakta.

6.) Güney Yengeç Bulutsusu . Bu gezegenimsi bulutsu, ikili bir arkadaş yıldızı çevreleyen ölmekte olan kırmızı bir devden doğmakta.

5.) Galaxy D100 . Koma Kümesi boyunca hızlanan en sağ gökada, aktif olarak yeni yıldızlar oluşturan kontrast, soyulmuş tozları göstermekte.

4.) Cüce galaksi Bedin 1 . Bu ufacık cüce galaksi, ön plan yıldızların çok ötesinde tesadüfen ortaya çıkmış, açıklıkları sadece 3 bin ışık yılı.

3.) Küresel küme NGC 1466 . Bu eski yıldız kümesi, yakın zamanda oluşmuş mavilikler açısından merkezi olarak zengin olan Büyük Macellan Bulutu’nu göstermekte.

2.) Jüpiter . Bu eşsiz, gelişmiş renkli görünüm kendini açıklayıcı özelliğe sahip.

1.) Galaxy çifti 2026-424 . Kafa kafaya çarpışan iki büyük gökada ile, kaçınılmaz son birleşmeden önce bir ara mavi yıldız halkası belirir.