Uzayda Yer Çekimi Var Mı?

Tabi ki. Çekim gücü her yerde vardır, uzayda bile.

shutterstock 251064964

Hızlı bir YouTube araması, uzay aracı içindeki boşlukta yüzen çok sayıda astronot videosunu ortaya çıkarır. Havada dönebilirler, su kabarcıklarıyla oynarlar ve saçları uçuşur görünür. Görünüşe göre uzayda yer çekimi yoktur – ancak görüntüler aldatıcıdır. Yörüngedeki astronotlar yer çekimsiz ortamda değil serbest düşüşte demek daha doğrudur. Sürekli Dünya’ya doğru düşerler – yani Dünya üzerinde yer çekimi onları tutmaktadır.

Çekim gücü uzaklıkla azalır. Ancak yıldızlar ve gezegenler gibi devasa nesnelerin çekim güçleri muazzamdır. Örneğin, Dünya’nın çekimi olmasaydı, Ay, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) ya da yörüngedeki uydular uzayın derinliklerine uçarlardı. Fakat bunun yerine, Dünya onları çekimsel bir hat üzerinde tutar. Benzer şekilde, Güneş sadece Dünyayı, Jüpiter’i ve Plüton’u değil, aynı zamanda tam bir ışık yılı ( 9.5 trilyon km) uzaklıktaki Oort Kuyruklu Yıldız Bulutunu da tutabilmektedir.

Güneşimiz, Samanyolu’nun merkezindeki büyük kara deliğin çekimine tabidir. Ve Samanyolu’nun kendisi de, yakınındaki diğer galaksilerin çekimiyle adeta dans etmektedir. Kısacası, uzayda başka bir şeyin çekimine tabi olmayan uzaysal nesneler bulmak zordur. Bilim adamları yer çekiminin neden işe yaradığını hala bilmiyorlar. Bir bakıma, nasıl çalıştığını da aslında zar zor anladılar. Dört yıl önce Higgs bozonu keşfi, nesnelerin kütlelerini nasıl elde ettiklerini doğrulamaya yardımcı oldu, ancak bu, çekimin kendisini anlamamıza fazla ışık tutmadı.

DSC CR1016_14.jpg
17. yüzyılda Isaac Newton, Dünya’ya doğru düşen bir elmayı ve Güneş’in etrafında “düşmeden dolanan” Dünyayı resmen birbirine bağlayarak formüle eden ilk kişi oldu. Her ikisinin de arkasındaki kuvvet çekim gücüydü ve Newton bunu sadece iki nesne arasında daha büyük ve daha yakın olduklarında güçlenen bir çekim kuvveti olarak anladı.

Albert Einstein birkaç yüzyıl sonra ortaya çıktı ve bir yorum yaptı: Genel görelilik teorisine göre kütle çekimi, evrenin dokusu olan uzay-zamanın bir özelliğidir. Bir nesne ne kadar büyük olursa, uzay-zamanı o kadar fazla büker ki yakındaki nesnelerin birbirine doğru “düşmesine” neden olur. Bir nesne yeterince büyükse, bilim insanlarının geçen yıl başında ilk kez tespit edebildikleri gibi kütle çekim dalgaları başka bir deyişle uzay-zaman dalgalanmaları yaratabilir.

Çekim gücü evrenin dört temel kuvvetinden biridir (diğerleri elektromanyetizma ve güçlü ve zayıf nükleer kuvvetlerdir). Diğer kuvvetler, modele uyması ve diğer parçacıklara kuvvet aktarması için “kuvvet taşıyıcı parçacıkları” kullandığından, tüm maddeler fiziksel olarak çekim gücü oluşturan gravitonlar yaymalıdır. Bununla birlikte, gravitonların hala belirlenmemiş teorik parçacıklar olduğunu unutmayın. Kütle çekimin bu farklı yorumlarını uzlaştırmaya ve gerçek doğasını anlamaya çalışmak, fiziğin en büyük çözülmemiş sorunları arasındadır.

Önceki İçerikBetelgeuse Yıldızı Patlayacak mı?
Sonraki İçerikRadyo Dalgaları Üreten Bir Öte Gezegen Keşfedildi…