Bilmiyoruz, ama onu en yaşlı yıldızların yörüngesinde dönen gezegenlerde arayarak bulmaya çalışıyoruz.
Büyük patlamadan yaklaşık 15 milyon yıl sonra, tüm evren, sıcak başlangıcından kalan elektromanyetik radyasyonun yaklaşık oda sıcaklığında olduğu noktaya kadar soğumuştu. 2013’te yayınlanan bir makalede, bu aşama “erken evrenin yaşanabilir çağı” olarak etiketlendi. O zamanlar yaşamış olsaydık, bizi sıcak tutmak için güneşe ihtiyaç duymazdık; Kozmik mikro dalga zemin ışınımı yeterli olurdu.
Hayat o kadar erken mi başlamıştır? Muhtemelen hayır. Büyük patlamadan sonraki ilk 20 dakikadaki sıcak ve yoğun koşullar, yalnızca hidrojen ve helyumun yanı sıra çok az miktarda lityum (10 milyar atomda bir adet) ve ihmal edilebilir miktarda ağır elementler üretti. Ama bildiğimiz haliyle hayat, su ve organik bileşiklere ihtiyaç duyuyor; bu, ilk yıldızların içlerindeki hidrojen ve helyumu yaklaşık 50 milyon yıl sonra oksijen ve karbonla kaynaştırması için beklemek demekti.
Yaşam için ilk darboğaz, bugün olduğu gibi uygun bir sıcaklık değil, temel unsurların üretimiydi. Ağır elementlerin başlangıçtaki sınırlı miktarı göz önüne alındığında, yaşam gerçekte ne kadar erken başlamış olabilir? Evrendeki yıldızların çoğu, güneşten milyarlarca önce oluşmuştur. Rafael Batista ve David Sloan kozmik yıldız oluşum tarihine dayanarak, güneş benzeri yakın yıldızlı yaşamın büyük olasılıkla kozmik tarihin son birkaç milyar yılı sürecinde başladığını gösterdiler.
Ancak gelecekte yaşam, en yakın komşumuz Proxima Centauri gibi güneşten yüzlerce kat daha uzun süre yaşayabilen, daha dayanıklı cüce yıldızların yörüngesinde dönen gezegenlerde ortaya çıkmaya devam edebilir. Nihayetinde, insanlığın Proxima Centauri b gibi cüce bir yıldızın etrafında yaşanabilir bir gezegene taşınması beklenebilir.
Yaşam, doğal bir nükleer fırının yakınında kendisini sıcak tutabileceği bir yerde ortaya çıkıp barınılabilir. (Yıldızlar, bizim ürettiğimiz manyetik olarak sınırlı nükleer reaktör vs. gibi versiyonlardan daha kararlı ve dayanıklı olma avantajıyla, yalnızca çekim gücü ile sınırlandırılmış füzyon reaktörleridir).
Bildiğimiz kadarıyla hayatın kimyasını destekleyebilecek tek sıvı sudur. Ama bilmediğimiz çok şey olduğu unutulmamalı. Erken evrende, yalnızca kozmik radyasyon arka planının ısınmasının bir sonucu olarak alternatif sıvılar var olmuş olabilir. Manasvi Lingam yeni bir makalesinde, amonyum, etanol ve hidrojen süfidin ilk yıldızların oluşmasından hemen sonra sıvı olarak var olabileceğini ve etan ve propan’ın da bir süre sonra sıvı olabileceğini gösterdi.
Bu maddelerin yaşamla ilişkisi bilinmemektedir, ancak deneysel olarak incelenebilirler. Harvard Üniversitesi Jack Szostak Laboratuvarında denendiği gibi, sentetik yaşam yaratmayı başarırsak, hayatın sudan başka sıvılarda da ortaya çıkıp çıkmayacağını kontrol edebiliriz. Evrende yaşamın ne kadar erken başladığını belirlemenin bir yolu, en yaşlı yıldızların etrafındaki gezegenlerde oluşup oluşmadığını incelemektir.
Bu tür yıldızların, astrofizikçilerin “metaller” dediği helyumdan daha ağır elementlerce eksik olması beklenir (bizim dilimizde, bilinenden farklı olarak, örneğin oksijen bir metal olarak kabul edilir). Nitekim Samanyolu’nun çevresinde metal açısından fakir yıldızlar keşfedildi ve evrendeki ilk yıldız neslinin potansiyel üyeleri olarak kabul edildi. Bu yıldızlar genellikle gelişmiş bir karbon bolluğu sergiler ve onlar “karbonca zengin metalce fakir” (CEMP) yıldızlar denir.
Natalie Mashian ve Avi Loeb, CEMP yıldızlarının etrafındaki gezegenlerin çoğunlukla karbondan oluşabileceğini öne sürdüler. Böylece yüzeyleri erken yaşamı beslemek için zengin bir temel sağlayabilir. Yani, CEMP yıldızlarının gezegenlerini arayabilir ve atmosferik kompozisyonlarındaki biyo-imzaları ortaya çıkarabiliriz. Bu sonuç, bu tip yıldızların yaşlarına bağlı olarak, kozmosta yaşamın zaman içinde ne kadar gerilerde başladığını gözlemsel olarak belirlememizi sağlar.
Benzer şekilde, uzun ömürlü radyoaktif elementlere veya arz yüzeyindeki toz parçacıklarının etkilerinden kaynaklanan yara izlerinin kapsamına dayanarak, Dünya’nın yakınında yüzdüğünü (veya aydan düşmüş olabilen) keşfedebileceğimiz yıldızlararası teknolojik ekipmanın yaşını tahmin edebiliriz.
Tamamlayıcı bir strateji, kozmik ölçekte geniş algılanabilir hale getirmek için yeterli enerjiyi kullanan ilk uzak uygarlıklardan teknolojik sinyalleri aramaktır. Olası bir sinyal, oluşturulmuş bir ışık demetinden gelen bir ışık flaşı olabilir. Diğerleri, yıldızları hareket ettirmek gibi kozmik mühendislik projeleriyle ilişkilendirilebilir.
İletişim sinyallerinin evrende algılanması beklenmiyor çünkü sinyal seyahat süresi her yönde milyarlarca yıl gerektirecek ve hiçbir katılımcı bu kadar yavaş bir bilgi alışverişi yapacak kadar sabırlı olmayacaktır. Ancak hayatın imzaları sonsuza kadar sürmeyecektir. Uzak gelecekte yaşam arama için beklentiler iç karartıcıdır.
Evrenin karanlık enerji tarafından hızlanan genişlemesinden kaynaklanacak karanlık ve soğuk koşullar muhtemelen bundan 10 trilyon yıl sonra tüm yaşam biçimlerini yok edecektir. O zamana kadar, doğanın bize bahşettiği geçici armağanlara değer vermeliyiz. Trilyonlarca yıl dayanacak kadar zeki bir uygarlığı sürdürebilirsek, eylemlerimiz torunlarımız için gurur kaynağı olacaktır. “Büyük tarihte” acaba olumlu bir şekilde hatırlanmak için yeterince akıllıca davranabilecek miyiz?