Evrende Yaşam Çeşitliliği Çoksa Onu Nasıl Tanıyabiliriz?

Kozmosun başka yerlerindeki yaşamı nasıl tanıyacağız?

Bilim insanlarının her yıl yeni ve tuhaf öte gezegenler bulması, bildiğimiz şekliyle yaşamı aramada çok dar bir parametre olabilir.
2327_5K_Exo_Beauty_LoRes_FINAL

Gökbilimciler Samanyolu’nda yıldızlardan daha fazla öte gezegen olduğunu tahmin ediyor, ancak bu dünyalarda uzaylı yaşam nasıl görünebilir?

Dünya dışı yaşam arayışında, astrobiyologlar bir muammayla karşı karşıya: Kozmosun başka bir yerinde yaşam ararken ne kadar genişlikte bir ağın içine bakmalılar? Ne de olsa bilim insanları, yaşamın burada, Dünya’da gelişmeyi başardığı aşırı ortamlar karşısında nasıl şok olduklarını unutulmamalıdır.

Bu yüzden evrenin beklenmedik şeylerle dolu olabileceğini hayal etmek çok da zor değil. Bununla birlikte, insanların gezegenler arası seyahatleri gerçeklikten daha fazla bilim kurgu olduğundan, araştırmacılar şu anda erişilebilir olan teknoloji ve yaşam bilgisi ile sınırlıdır. Ancak bu, yaratıcı olamayacakları anlamına gelmez.

Yaşam için adayları belirlemek

Astrobiyolojide, bir öte gezegenin dünya dışı yaşamı destekleyip desteklemediğini belirlemeye yönelik popüler bir teknik, gezegenin atmosferini geçiş yöntemiyle analiz etmeyi içerir.

ezgifcomgifmaker11
Öte gezegenler yıldızlarının önünden geçtiğinde, araştırmacılar atmosferdeki elementleri ölçebilir.

Uzak bir yıldız, Dünya’dan baktığımıza göre dış gezegeninin arkasından geçtiğinde, yıldız ışığı, teleskoplarımıza gelmeden önce öte gezegenin atmosferinden süzülür. Gökbilimciler bir spektrograf kullanarak bu filtrelenmiş yıldız ışığını bileşenlerine ayırabilirler.

Ortaya çıkan bu emisyon spektrumunu analiz etmek, gökbilimcilere, yabancı dünyanın atmosferinde muhtemelen mevcut olan kimyasal elementlerin ayrıntılı bir kaydını sağlayabilir. Öte gezegenlerin atmosferlerini bu şekilde araştıran astrobiyologlar , geçmiş ya da şimdiki yaşam için biyolojik imza (bir canlı varlığın ardında bıraktığı yaşam kalıntısı) ya da kimyasal kanıt dedikleri şeyi ararlar.

Dünya üzerindeki bazı biyolojik süreçlerin atmosferimizde kimyasal izler bıraktığını bildiğimize göre, aynı izleri diğer gezegenlerin atmosferlerinde de tespit etmeyi başarırsak, o zaman canlı organizmaların diğer dünyalarda yaşadığına inanmak için iyi nedenlerimiz olacaktır.

Şu anda, geçiş yöntemi çoğunlukla ev sahibi yıldızların çok yakınında dönen dev, sıcak gezegenleri analiz etmek için kullanılıyor. Bunun nedeni, bu sıcak Jüpiterler, daha küçük, daha uzak yörüngelerde dönen dünyalardan daha sık yıldız ışığını engellediğinden, tespit edilmesi ve onaylanması çok daha kolay.

2_egzotik
Araştırmacılar, sıcak gaz gezegeni HD 209458b’de yaşamın temel kimyasını tespit etti.
Ancak sıcak Jüpiter’lerin en azından bildiğimiz yaşam için yaşanabilir yerler olması pek mümkün görülmüyor. Gökbilimciler, yaşamı destekleyen olası gezegenleri tespit etmede geçiş yönteminin potansiyelini tam olarak anlamak için, öte gezegenlerin emisyon spektrumlarını tespit etme ve izole etmede teknolojimizde iyileştirmeler aramalıdır.
Neyse ki, NASA’nın önerdiği FINESSE görevi, Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Exoplanet Spektroskopi Misyonu ve yakın zamanda piyasaya sürülen James Webb Uzay Teleskobu (JWST), bilim insanlarına dünya dışı yaşam için birçok yeni potansiyel bakış sağlayacaktır.

Varsayımlarla ilgili sorun

Bazı astrobiyologlar, dünya dışı organizmaların bildiğimiz hayattan çok farklı olabileceği ihtimaline açık olmamız gerektiğini savunuyorlar. Dünya üzerindeki bir organizmanın, solunum veya fotosentez sonucu karbondioksit veya su ürettiğinin en temel işaretlerinden biri, kozmosun başka bir yerinde yaşamın evrensel göstergesi olarak geçerli olmayabilir.

PIA19833

Süper Dünya HD 219134b, güneş sistemimizden yalnızca 21 ışık yılı uzaklıktadır.

Egzotik süreçlerdeki keşiflerin kanıtlayabileceği gibi, Dünya’daki biyo-imza anlayışımız bile hala bulanık. Astrobiyologların, yaşamın varlığına işaret eden yabancı atmosferlerin kimyasal bileşimleri ile dünya dışı yaşamın Dünya’daki canlı organizmalarla aynı biyo-imzaları üreteceğini varsayamadığımız için, olmayanların nasıl ayırt edilebileceği konusundaki tartışma hala devam ediyor.
Öyleyse, kozmostaki yaşamı tanımlamak için belirlenen parametreler şu anda çok darsa, ne aradığımızı tam olarak bilmiyorsak, dünya dışı yaşamı nasıl arayabiliriz?

Princeton’dan David Kinney’e ve Dünya Dışı İstihbarat Arayışı (SETI) baş araştırmacısı Christopher Kempes’e göre, en tuhaf atmosfere sahip gezegenlere bakıyor olmalıyız.

ssc200909b
Bu sanatçının konseptinde, bir öte gezegenin yüzeyi, kimyasal bir gölcük-pislik karışımıyla kaplanmıştır. Dünya’daki yaşamın da benzer bir çorbadan kaynaklandığına inanılıyor.
Garip yatak arkadaşları

Tuhaf atmosfere sahip gezegenler, dünya dışı yaşam için en olası ortamlar olarak kabul edilmelidir. ‘Anormallik’ parametreleri, Dünya merkezli olabilecek yaşamla ilgili varsayımlara dayanmak yerine verilere bağımlı olmalıdır. Kinney, “Kavramsal olarak, canlı diye tanımlamak istediğimiz evrendeki her şey arasında ortak bir nokta olmalı” diyor.

Kinney ve Kempes, konunun kimyasal olması gerektiği varsayımından uzaklaşarak, bazı yaygın tuzaklardan, yani biyotik olanları taklit eden abiyotik süreçlerden kaçınmayı umuyorlar. Kinney, “Aday biyo-imza gazları üreten abiyotik mekanizmalar bulan insanların öte gezegen araştırmalarında uzun bir geçmişi var. Ancak ‘veriler bize neyin anormal olduğunu söylesin’ diye de bakmalıyız” diyor.

Yine de argümanları birkaç temel varsayıma dayanıyor. Birincisi, belirli bir öte gezegen örneği, evrendeki tüm atmosferleri istatistiksel olarak temsil edebilir. 5 binden fazla öte gezegen adayı doğrulanmış olsa da, bilim insanları sadece Samanyolu içinde yüz milyarlarca gezegen olduğunu tahmin ediyor.

Ayrıca, bu gözlemlenebilir öte gezegenler kümesindeki yaşamın nadir olduğu ve canlı organizmaların yaşadıkları gezegenlerde biyo-imzalar bırakma eğiliminde olduğu varsayılır. Bu varsayımların her biri sorgulanabilir olsa da, bir gezegenin kimyasal bileşimi olağandışıysa, bu olağandışı bileşimin olası bir nedeni, o gezegende yaşamın var olmasıdır.

Kemples, “bilim derin belirsizlik koşulları altında yürütüldüğünde, bir bilim insanının genellikle spekülasyon yapmaya istekli olması gerektiğidir. Yani, verilerinin ötesine geçen varsayımlar yapmaya ve ardından bu varsayımların sonuçlarını keşfetmeye hazır olmaları gerekir. Keşfedilen her şey, büyük olasılıkla bu ilk varsayımları doğrulamayacaktır, ancak bu yöntem yine de olağanüstü atılımlara yol açabilir” diyor.
Önceki İçerikÇift Yıldızlı Gezegen Sisteminin Üç Boyutlu Görünümü…
Sonraki İçerikAy’da Yeni Bir Mineral Bulundu…