Ana Sayfa Blog Sayfa 41

İlk Kez Bir Kara Deliğin Kenarında Çekim Gücü Testi Yapıldı…

0
İlk Kez Bir Kara Deliğin Kenarında Çekim Gücü Testi Yapıldı…

Bilim insanları ilk kez bir kara deliğin kenarında kütle çekim gücünü test ediyor.

Bu, bir kara deliğin kütle çekim teorisini test etmek için kullanılabileceğini kanıtlıyor. Bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce, insanlık engin evrenin en gizemli nesnesine ilk kez yakından baktı.

Gökbilimciler ilk kez, Messier 87 (M87) galaksisinin merkezinde bulunan, yaklaşık 53 milyon ışık yılı uzaklıkta, evrenin karanlık tarafında gizlenen bir kara delik görüntülediler.

M87 *, 2019’da tüm ihtişamıyla yakalandı. M87 galaksisinin merkezindeki süper kütleli kara delik, Güneş’ten 6,5 milyar kat daha büyüktür.

Kara deliğin etrafında dönen sıcak gaz, parlayan bir halka olarak görünürken, ortadaki siyah nokta, ona çok yakın olan herhangi bir ışığı yakaladığı için kara deliğin oluşturduğu bir gölgedir. Kara deliğin gölgesinin analizini kullanarak, yapılan bu yeni çalışmada ekip, Einstein’ın Genel Görelilik Teorisini test etmeyi başardı.

1915’te ünlü fizikçi, bu devasa nesnelerin etraflarında uzay ve zamanı büktüğünün teorisini ortaya koydu. Devasa bir kara deliğin çekim kuvveti uzay-zamanı eğer ve bir kara deliğin gölgesi kara deliği olduğundan daha büyük göründüğü bir büyüteç görevi görür. Yeni çalışmanın arkasındaki araştırmacılar, Einstein’ın teorisini test etmek için bu görsel çarpıklığı ölçtüler ve bunun doğru olduğunu buldular.

İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde araştırmacı ve grubun şefi Lia Medeiros yaptığı açıklamada,  “Bu sadece bir başlangıç, şimdi, kütle çekim teorisini test etmek için bir kara deliğin görüntüsünü kullanmanın mümkün olduğunu gösterdik” dedi.

Bu, bir kara deliğin kenarında ilk kez bir çekim testinin gerçekleştirilmesidir ve Einstein’ın genel görelilik teorisinin bir kara deliğin çevresinin aşırı koşulları altında bile geçerli olduğunu gösterir.

Medeiros, “Bu test, karadeliği kendi galaksimizin merkezinde görüntülediğimizde ve diziye eklenen ilave teleskoplarla gelecekteki EHT gözlemleriyle daha da güçlü olacak” dedi.

Son çalışma, yalnızca kütle çekim teorisini test etmenin yeni bir yolunu sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bilim insanlarının kara deliklerin görüntülerinden toplanan verileri diğer çekim deneyleri tarafından toplanan verilere bağlamalarına izin vererek kara deliklerin doğasını ve evrimini daha iyi anlamalarına yardımcı oluyor.

Bazı Gezegenler Yaşam İçin Dünya’dan Daha İyi Olabilir…

0
Bazı Gezegenler Yaşam İçin Dünya’dan Daha İyi Olabilir…

Dünya, evrendeki en iyi gezegen olmayabilir. Araştırmacılar, güneş sistemimizin dışında yaşam için bizimkinden daha uygun koşullara sahip olabilecek iki düzine gezegen belirlediler. Öyle ki yörüngelerinde dolandıkları yıldızların bazıları Güneşimizden bile daha iyi olabilecek durumda. 

Washington Üniversitesi’nden araştırmacı Dirk Schulze-Makuch yaptığı çalışmada, potansiyel “süper yaşanabilir” gezegenlerin özelliklerini ayrıntılarıyla ortaya koydu.

Araştırmasına göre, Yaşam ayrıca, daha yavaş değişen yıldızları olan ve onları daha uzun ömürlerle çevreleyen gezegenlerde güneşimizden daha kolay gelişebilir. Süper yaşanabilir gezegenler için en iyi 24 adayın hepsi 100 ışık yılından daha uzakta bulunuyor.

Schulze-Makuch çalışmanın, NASA’nın James Web Uzay Teleskobu, LUVIOR uzay gözlemevi ve Avrupa Uzay Ajansı PLATO alanı gibi gelecekteki gözlem çabalarına odaklanmaya yardımcı olabileceğini söyledi.

10 Things Spitzer Taught Us About Exoplanets – Exoplanet Exploration: Planets Beyond our Solar System

Prof. Schulze-Makuch, “Bir sonraki uzay teleskopları ile daha fazla bilgi alacağız, bu nedenle bazı hedefleri seçmek önemli. Karmaşık yaşam için en umut verici koşullara sahip olan belirli gezegenlere odaklanmalıyız.

Ancak, ikinci bir Dünya aramak için takılıp kalmamaya dikkat etmeliyiz çünkü yaşam için bizimkinden daha uygun gezegenler olabilir” dedi.

Gezegensel yaşanabilirlik konusunda uzman bir jeobiyolog olan Schulze-Makuch, süper yaşanabilirlik kriterlerini belirlemek ve güneşimizin ötesindeki bilinen 4 bin 500 öte gezegen arasında seçim yapmak için Max Planck Güneş Sistemi Araştırma Enstitüsü’nden gökbilimci Rene Heller ve Villanova Üniversitesi’nden Edward Guinan ile birlikte çalıştı.

Yaşanabilirlik, bu gezegenlerin kesinlikle yaşama sahip olduğu anlamına değil de, yalnızca hayata yardımcı olacak koşullara sahip olabileceği anlamına gelmekte.

Araştırmacılar, Kepler Öte Gezegenler Arşivi’nden, ev sahibi yıldızın sıvı suda yaşanabilir bölgesi içinde yörüngede dönen muhtemel karasal gezegenleri olan gezegen-yıldız sistemlerini seçtiler.

Güneş, güneş sistemimizin merkezi yıldızı olsa da, 10 milyar yıldan az nispeten kısa bir ömre sahiptir. Dünyada herhangi bir karmaşık yaşam biçiminin ortaya çıkması yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü için, G tipi yıldızlar adı verilen güneşimize benzer birçok yıldızın, karmaşık yaşam gelişmeden önce yakıtı bitebilir.

Araştırmacılar, daha soğuk G yıldızlarına sahip sistemlere bakmanın yanı sıra, güneşimizden biraz daha soğuk, daha düşük kütleli ve daha az parlak olan K tipi cüce yıldızlarına sahip sistemlere de baktılar.

K tipi yıldızlar, 20 milyar ila 70 milyar yıllık uzun ömür avantajına sahiptir. Bu, yörüngedeki gezegenlerin daha yaşlı olmasına izin vermenin yanı sıra, hayata şu anda Dünya’da bulunan karmaşıklığa ilerlemesi için daha fazla zaman kazandırabilir.

Bununla birlikte, yaşanabilir olmaları için gezegenlerin jeotermal ısılarını tüketecek kadar yaşlı olmaması ve koruyucu jeomanyetik alanlardan yoksun olmaması gerekir.

Dünya yaklaşık 4,5 milyar yaşında, ancak araştırmacılar yaşam için en uygun yaş aralığının 5 milyar ila 8 milyar yıllık bir gezegen olduğunu savunuyorlar.

Astronomers Spotted Exoplanet, 'Mirror-Image' of Earth, Sun

Gezegenin Boyut ve kütlesi de önemlidir. Dünyadan % 10 daha büyük olan bir gezegenin daha yaşanabilir bir toprağı olmalıdır.

Dünya’nın kütlesinin yaklaşık 1,5 katı olanın radyoaktif bozunma yoluyla iç ısısını daha uzun süre tutması ve ayrıca daha uzun bir süre boyunca bir atmosferi korumak için daha güçlü bir yer çekimine sahip olması beklenir.

Su yaşamın anahtarıdır ve araştırmacılar, biraz daha fazlasının özellikle nem ve bulutların bir şekilde yardımcı olacağını savunuyorlar.

Biraz daha sıcak bir sıcaklık, ek nemle birlikte Dünya’dan yaklaşık 5 derece daha yüksek bir ortalama yüzey sıcaklığı da yaşam için daha iyi olacaktır.

Bu sıcaklık ve nem tercihi, tropikal yağmur ormanlarında daha soğuk ve kuru alanlara göre daha fazla biyolojik çeşitlilik ile Dünya’da görülmektedir.

En iyi 24 gezegen adayından hiçbiri aşırı yaşanabilir gezegenler için tüm kriterleri karşılamıyor, ancak bir tanesi kritik özelliklerden dördüne sahip, bu da onu yaşam için muhtemelen ana gezegenimizden çok daha rahat hale getiriyor.

Schulze-Makuch, “Bu süper yaşanabilir gezegenler ilkesini iletmek bazen zor çünkü biz en iyi gezegene sahip olduğumuzu düşünüyoruz.

Çok sayıda karmaşık ve çeşitli yaşam formumuz var ve bunların çoğu aşırı ortamlarda hayatta kalabilir. Uyarlanabilir bir hayata sahip olmak iyidir, ancak bu her şeyin en iyisine sahip olduğumuz anlamına gelmez” dedi.

Nobel Fizik Ödülü Kara Delik Keşiflerine…

0
Nobel Fizik Ödülü Kara Delik Keşiflerine…

Nobel Fizik Ödülü, ‘evrenin en karanlık sırlarını’ ortaya çıkaran kara delik keşifleri için verildi

Oxford Üniversitesi’nde merhum Stephen Hawking ile çalışan bir profesör olan Penrose, kara deliklerin fiziksel bir gerçeklik olması gerektiğini gösterdi – Einstein’ın genel görelilik teorisini kanıtladı. Genzel ve Ghez, galaksimiz Samanyolu’nun merkezinde süper kütleli bir kara delik keşfetti.
York Üniversitesi’nde doğa felsefesi profesörü olan Tom McLeish, Londra’daki Bilim Medya Merkezinde yaptığı konuşmasında “Penrose, Genzel ve Ghez ile birlikte bize kara deliklerin hayranlık uyandıran, matematiksel olarak yüce ve gerçekten var olduğunu gösterdiler” dedi.

Bu yılın Nobel Fizik Ödülü, Roger Penrose, Reinhard Genzel ve Andrea Ghez'e verildi.

Bu yılki Nobel Fizik Ödülü Roger Penrose, Reinhard Genzel ve Andrea Ghez’e verildi.

Kazanan dördüncü kadın

New York’ta doğan ve Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi’nde profesör olan Ghez, Nobel fizik ödülü kazanan dördüncü kadın. Donna Strickland’ın lazer fiziği alanında çığır açan buluşlar için 2018’deki kazandığı ödülü saymazsak Nobel Fizik Ödülü 55 yıl sonra ilk kez bir kadına verildi.
Açıklamadan sonra Ghez, “Sanırım bugün işimin öğretim tarafıyla ilgili kendimi her zamankinden daha tutkulu hissediyorum. Çünkü genç nesli sorgulama ve düşünme yeteneklerinin dünyanın geleceği için çok önemli olduğuna ikna etmek çok önemli.
Ödülü aldığım için çok heyecanlıyım ve Nobel Ödülü’nü kazanan dördüncü kadın dediğiniz gibi olmakla ilgili sorumluluğu çok ciddiye alıyorum. Umarım sahadaki diğer genç kadınlara ilham verebilirim. Bu pek çok zevkli bir alan ve eğer bilim konusunda tutkuluysanız, yapılabilecek çok şey var” dedi.

Ghez, Nobel Fizik Ödülü alan dördüncü kadındır.

Ghez, Nobel Fizik Ödülü alan dördüncü kadındır.
Nobel komitesi tarafından iki kez onurlandırılan tek kadın olan Marie Curie, 1903 Nobel Fizik Ödülü ve 1911 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. Maria Goeppert Mayer, nükleer kabuk yapısıyla ilgili keşifler nedeniyle 1963’te fizik ödülünü kazanan diğer tek kadındı.

‘Bilim kurgu’ değil

İngiltere’nin Colchester kentinde doğan Penrose, uzay ve zamanın Büyük Patlama ile başlayıp kara deliklerde biteceğini öne sürmek ve Einstein’ın görelilik teorisini kuantum teorisiyle birleştirmek için fizikçi arkadaşı Hawking ile birlikte çalıştı.
Clarivate’te analist olan David Pendlebury araştırma alıntılarına dayanarak “Nobel mirası, komitenin ölümünden sonra ödül veremeyeceğini şart koşuyor. Profesör Hawking’in katkılarından hem Penrose hem de Genzel-Ghez bölümlerinde Nobel’in bilimsel arka planından bahsediyor ve İngiliz fizikçiye ‘selam’ veriyorlar” dedi.
Almanya, Bad Homburg vor der Höhe’de doğan Genzel ise, Almanya, Garching’deki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü’nde direktör ve California Üniversitesi, Berkeley’de profesördür.

Nobel Fizik Ödülü kazananlar 'dünya anlayışımızı sonsuza dek değiştirdi'Nobel ödülü kazananlar. 

Ghez ile birlikte, gökadamızın merkezindeki yıldızların yörüngelerini yaklaşık 4 milyon güneş kütlesi büyüklüğünde olan görünmez ve son derece ağır bir nesnenin yönettiğini keşfettiler.
Süper kütleli bir kara delik, şu anda bilinen tek açıklamadır. Geçen yılki Nobel fizik ödülü de kozmoloji alanında verilmiş ve İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi üyesi olan İsveçli gökbilimci Bengt Gustafsson, alanın zenginliğini yansıttığını söylemişti.
Şimdilerde yetmişli yaşlarda olan Gustafsson, “O günlerde, kara delikler Einstein’ın denklemlerine resmi bir çözümdü. Herhangi bir fiziksel gerçek karşılığı olduğuna inanmamıştık.
Özellikle Penrose, var olabileceklerini gösterdi. Kara delikleri doğrudan görmüyoruz, etkilerini görüyoruz ve harikalar. Bunlar uzaydaki en parlak nesnelerdir” dedi.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi üyesi Ulf Danielsson, 6 Ekim'de İsveç'in Stockholm kentinde yapılan duyurunun ardından bir basın toplantısında konuşuyor.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi üyesi Ulf Danielsson, 6 Ekim’de İsveç’in Stockholm kentinde yapılan duyurunun ardından yapılan basın toplantısında konuşurken.
Danielsson bu yılki Fizik Nobel Ödülü’nü açıklarken, “İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, üç ödül sahibi, bu yılki ödülü – 10 milyon İsveç kronunu (1,1 milyon $) – ‘evrendeki en egzotik olaylardan biri’ hakkındaki keşifleri için paylaşıyorlar” dedi.

2020 Dünya Uzay Haftası: BM Uydu Kutlamasına Katılın..

0
2020 Dünya Uzay Haftası: BM Uydu Kutlamasına Katılın..

2020 Dünya Uzay Haftası: BM uydu kutlamasına katılın…

2020 Dünya Uzay Haftası afişi.
             2020 Dünya Uzay Haftası afişi.

Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen uluslararası uzay bilimi kutlaması bu hafta başlıyor ve halk bu olayı kutlamak için sanal etkinliklere katılabilecek. Dünya Uzay Haftası her yıl 4 Ekim’den 10 Ekim’e kadar düzenleniyor ve bu yılki program uydulara odaklanacak.

Dünya Uzay Haftası tipik olarak katılan uzay ajansları, havacılık şirketleri, müzeler, okullar ve astronomi kulüplerinin ev sahipliği yaptığı uzay etkinliklerini içerir, ancak COVID-19’un  yayılmasını yavaşlatmak için uygulanan halk sağlığı önlemleri göz önüne alındığında bu hafta farklı görünecek.

Bu yılın teması, giderek artan sanal yaşam tarzlarımızla oldukça alakalı. Dünya Uzay Haftası Derneği yönetici direktörü Maruška Strah, uyduların geniş faydaları “normalde düşünmediğimiz şeylerdir; onları hafife alıyoruz” dedi. Strah, “Şu anda [pandemi sırasında] bağlanabilmenin her yönü uydular sayesinde oluyor,” diye ekledi.

Dünya Uzay Haftası Derneği başkanı Dennis Stone ise, “uydu endüstrisinde şu anda bir devrim olduğunu söyledi.” Stone, “Bir dizi erişilebilirlik ve uygulama var, bu nedenle insanların bu yıl uydu dünyasında olup bitenlere çok geniş bir şekilde bakmalarını sağlamaya çalışıyoruz” dedi.

Ayrıca, endüstrideki son trendlerin örnekleri olarak küp uydular ve düşük Dünya yörüngeli mega  yıldızların gelişimini vurguladı. Strah, uyduların, hayvan göçleri ve hastalığın yayılması gibi küresel sorunları ele almak için de kullanılabileceğini söyledi.

Strah ve Stone, salgının ve sosyal sonuçlarının muhtemelen haftanın etkinliklerine katılımı azaltacağını söyledi. Stone, “Bu yıl olayların sayısında bir düşüş olacağını biliyoruz çünkü normal bir yılda yapacağımız gibi halka açık toplantılar yapmak güvenli değil,” dedi. Stone, bilimi eve getirmenin yolları olduğunu da sözlerine ekledi.

Stone, “Ayrıca insanları uzayı ve uyduları güvenli bir şekilde kutlamaya teşvik ediyoruz” dedi. “Bu, ebeveynlerin gün batımından sonra çocuklarını arka bahçeye çıkarıp akşamları uyduları arayıp ne olduklarını öğrenmeye ve ne yapabilecekleri konusunda heyecanlanmaya çalışmaları kadar basit olabilir.”

Strah, sanal olayların sağlayabileceği küresel bağlantı konusunda da iyimser. Dijital toplantılar, dünyanın farklı yerlerinden insanları aynı anda bir araya getirebilir çünkü seyahat kısıtlamalarının üstesinden gelmeye gerek yoktur.

2020 Dünya Uzay Haftası, 4 Ekim-10 Ekim arasında kutlanan  bir BM projesidir. Bir etkinliğe nasıl katılacağınız veya ev sahipliği yapacağınız hakkında daha fazla bilgi edinmek için Dünya Uzay Haftası sitesi buradan ziyaret edilebilir.

Bir Kara Deliğin ‘Ağına’ Yakalanmış Altı Galaksi…

0
Bir Kara Deliğin ‘Ağına’ Yakalanmış Altı Galaksi…

Gökbilimciler, bir süper kütleli kara deliğin ‘örümcek ağına’ hapsolmuş altı galaksi buldu. Bu bulgu, gökbilimcilerin süper kütleli kara deliklerin nasıl oluştuğu ve bu kadar hızlı bir şekilde muazzam boyutlara nasıl ulaştığı konusunu anlamalarına yardımcı olacak.

Bir sanatçının süper kütleli bir kara deliğin ağına dair izlenimi
Bir sanatçının süper kütleli bir kara deliğin ağına dair izlenimi.

Araştırmacılar bu yapının, evrenin bir milyar yaşından küçükken oluştuğunu ve bu kadar yakın bir gruplaşmanın Büyük Patlama’dan bu kadar kısa süre sonra ilk kez görüldüğünü söylüyorlar.

Bulgu, biri Samanyolu’nun merkezinde bulunan süper kütleli kara deliklerin nasıl bu kadar hızlı bir şekilde muazzam boyutlarına nasıl evrildiğini ve büyüdüğünü daha iyi anlamaya yardımcı oluyor.

Ayrıca gökbilimcilere göre, kara deliklerin kendilerini beslemek için bol miktarda gaz içeren ağ benzeri büyük yapılar içinde hızla büyüyebileceği teorisini de destekliyor.

Kara delik. Resim: ESO
Avrupa Güney Gözlemevi (ESO) tarafından bulunan başka bir kara delik. 

İtalya’nın Bologna kentindeki Ulusal Astrofizik Enstitüsü’nde (INAF) bir gökbilimci olan ve çalışmanın şefiı Marco Mignoli şunları söyledi: “Bu araştırma, temel olarak en zorlu astronomik nesnelerden bazılarını (erken evrende oluşan süper kütleli kara delikleri) anlama arzusundan kaynaklanmıştır.”

“Bunlar aşırı sistemlerdir ve şimdiye kadar varlıkları için iyi bir açıklamamız olmadı.” Dr. Mignoli şunları da ekledi: “Kozmik ağ lifleri örümcek ağı ipleri gibidir. Galaksiler, iplikçiklerin kesiştiği yerde duruyor ve büyüyor ve hem galaksileri hem de merkezi süper kütleli kara deliği beslemek için mevcut olan gaz akımları iplikçikler boyunca akabiliyor.” 

Gözlemler, Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) Çok Büyük Teleskopu (VLT) tarafından yapıldı. Bu yeni araştırmaya göre, bir milyar güneş kütlesinden oluşan kara deliğe sahip bu ağ benzeri büyük yapının ışığı, evrenin 900 milyon yaşında olduğu bir zamandan Dünya’ya doğru yola çıkmış.

Pasifik Okyanusu'na bakan Atacama'daki VLT. Resim: ESO
Çok Büyük Teleskop veya VLT. 

Aynı zamanda Bolonya’daki INAF’ta bir gökbilimci olan ortak araştırmacı Roberto Gilli, süper kütleli kara deliklere atıfta bulunarak şunları söyledi: “Çalışmamız, Büyük Patlama’dan sonra çok hızlı ve böylesine aşırı gelişen, ancak nispeten bol nesnelerin oluşumu ve büyümesi olan büyük ölçüde tamamlanmamış bulmacanın içine önemli bir parça yerleştirdi.”

İlk yıldızların çöküşünden oluştuğuna inanılan ilk kara deliklerin, evrenin ilk 900 milyon yılı içinde bir milyar güneşin kütlelerine ulaşmak için çok hızlı büyümüş olması gerektiği düşünülüyor.

Gökbilimciler, bu nesnelerin bu kadar kısa sürede bu kadar büyük boyutlara ulaşmasını sağlamak için yeterince büyük miktarlarda “kara delik yakıtının” ne kadar mevcut olabileceğini açıklamakta zorlandılar.

Bununla birlikte, yeni bulunan yapının olası bir açıklama sunduğunu öne sürüyorlar – ağ benzeri yapı ve içindeki galaksiler, merkezi kara deliğin hızlı bir şekilde süper kütleli bir dev haline gelmesi için ihtiyaç duyduğu yakıtı sağlamak için yeterli gaz içeriyor.

Yıldız Öncesi Cisimlerin Çevresinde Tuz, Su, Silikon Bileşikleri ve Metil Siyanür Bulundu…

0
Yıldız Öncesi Cisimlerin Çevresinde Tuz, Su, Silikon Bileşikleri ve Metil Siyanür Bulundu…

İki Büyük Protostar (Önyıldız) Etrafında Tuz, Su, Silikon Bileşikleri ve Metil Siyanürü Algılandı

Atacama Büyük Milimetre / milimetre-altı Dizisi’ni (ALMA) kullanan gökbilimciler, yaklaşık iki büyük önyıldızı olan IRAS 16547-4247’de yıldızların etrafındaki disklerde sodyum klorür, silikon bileşikleri ve su buharı tespit ettiler. Gözlenen bölge Scorpius takımyıldızında, 9 bin 500 ışık yılı uzaklıkta bulunan bir sistem.

Japonya Ulusal Astronomi Gözlemevi ve Osaka’daki Dünya ve Uzay Bilimleri Departmanında gökbilimci ve ekibin lideri olan Dr. Kei Tanaka’ya göre: “Sodyum klorür bize sofra tuzu olarak tanıdık geliyor, ancak Evrendeki ortak bir molekül değil. Bu, devasa genç yıldızların etrafındaki ikinci sodyum klorür tespitiydi.

İlk örnek Orion KL Kaynağı I ile ilgiliydi, ancak bu o kadar tuhaf bir kaynak ki, tuzun büyük yıldızların etrafındaki gaz disklerini görmek için uygun olup olmadığından emin değildik. Sonuçlarımız, tuzun aslında iyi bir işaret olduğunu doğruladı.

Bebek yıldızlar diskler aracılığıyla kütle kazandıklarından, böyle bebek yıldızların nasıl büyüdüğünü anlamak için disklerin hareketini ve özelliklerini incelemek önemlidir.” Gökbilimciler ayrıca IRAS 16547-4247 yıldızlarının etrafındaki ikiz yıldız çevresi disklerin ters yönde döndüğünü de buldular.

RIKEN Öncü Araştırma Kümesi’nde Yıldız ve Gezegen Oluşumu Laboratuvarı’nda bir gökbilimci ve grubun diğer araştırmacısı olan Dr. Yichen Zhang, “Disklerin zıt yönlerde döndüğüne dair geçici bir işaret bulduk.

Yıldızlar büyük bir ortak gaz diskinde ikiz olarak doğarlarsa, doğal olarak diskler de aynı yönde döner. Disklerin ters dönüşü, bu iki yıldızın gerçek ikizler olmadıklarını, ayrı bulutsularda oluşan ve daha sonra eşlenen bir çift yabancı olduğunu gösterebilir” dedi.

Ekip, daha fazla gözlemin, büyük ikili sistemlerin doğuşunun sırları hakkında daha güvenilir bilgiler sağlayacağını umuyor. Toz parçacıklarının yok edilmesiyle açığa çıkan su buharı ve sodyum klorürün varlığı, büyük önyıldızların etrafındaki disklerin sıcak ve dinamik doğasını gösteriyor.

İlginç bir şekilde, göktaşları üzerinde yapılan araştırmalar, proto-Güneş Sisteminin diskinin de toz parçacıklarının buharlaştığı yüksek sıcaklıklar yaşadığını gösteriyor.

Dr. Tanaka, “Toz parçacıklarından salınan bu molekülleri, yeni nesil Çok Büyük Dizi aygıtını kullanarak iyi bir şekilde izleyebileceğiz. Sodyum klorür ve sıcak su buharı ile sıcak diskler üzerinde çalışarak Güneş Sistemimizin kökenini anlamak için ipuçları bile elde edebileceğimizi tahmin ediyoruz” dedi.

Asteroid 2020 SW Dünyaya Teğet Geçti…

0
Asteroid 2020 SW Dünyaya Teğet Geçti…

2020 SW olarak adlandırılan Dünya’ya yakın küçük bir asteroit, en yakın yaklaşımı 23 Eylül’de yaptı.

Göktaşı Türkiye saatiyle saat 18:12’de Dünya’ya yaklaşık 22.000 km mesafedeydi.

Asteroid 2020 SW Flew Safely Past Earth Today | Sci.News

         2020 SW, Dünya’yı yaklaşık 22.000 km mesafeden güvenle geçti.

2020 SW, 18 Eylül 2020’de, Arizona’daki Katalina Gökyüzü Tarama Aygıtı kullanılarak astronomlar tarafından keşfedilmişti. Takip gözlemleri, yörüngesini yüksek bir hassasiyetle doğrulamış ve herhangi bir çarpma olasılığını ortadan kaldırmıştı.

NASA’nın Jet Tahrik Laboratuvarı’ndaki (JPL) Yeryüzüne Yakın Nesne Çalışmaları Merkezi’nden  (CNEOS) bir gökbilimci ekibi, 2020 SW’nin en yakın yaklaşımını 23 Eylül 2020’de güneydoğu Pasifik Okyanusu üzerinden yapacağını hemen belirledi.

Parlaklığına bağlı olarak, asteroidin çapının 5 ila 10 m arasında olduğu tahmin ediliyordu. Dünya ile bir çarpışma yörüngesinde olmadığı saptandı. Eğer öyle olsa bile, uzay kayası neredeyse kesinlikle Dünya atmosferinde yüksek bir yerde parçalanacak ve ateş topu olarak bilinen parlak bir meteor haline gelecekti.

CNEOS direktörü Dr. Paul Chodas, “Bunun gibi çok sayıda küçük asteroit var ve bunlardan birkaçı her yıl birkaç kez gezegenimize yaklaşır. Aslında, bu büyüklükteki asteroitler atmosferimizi ortalama bir veya iki yılda bir kez etkiler” dedi.

Bu yakın yaklaşımından sonra, 2020 SW Güneş etrafındaki yolculuğuna devam edecek. Asteroit, çok daha uzak bir uçuş gerçekleştireceği 2041 yılına kadar Dünya-Ay sistemine geri dönmeyecek.

Dr. Chodas, “NASA’nın asteroit araştırmalarının tespit yetenekleri sürekli olarak gelişiyor. Şimdi bu büyüklükteki asteroitleri gezegenimize yaklaşmadan birkaç gün önceden bulmayı beklemeliyiz” dedi.

Güneş Sisteminde Yaşam İçin En Umut Verici Dört Dünya…

0
Güneş Sisteminde Yaşam İçin En Umut Verici Dört Dünya…
Güneş sistemindeki yabancı yaşam için en umut verici dört dünya
NASA’nın Merak Aracı Haziran 2018’de Mars’ta bir selfie çekiyor.

Dünya’nın biyosferi, bildiğimiz şekliyle yaşam için gerekli tüm bilinen bileşenleri içerir. Genel olarak bunlar: sıvı su, en az bir enerji kaynağı ve biyolojik olarak yararlı elementlerin ve moleküllerin bir envanteridir.

Ancak Venüs bulutlarındaki olası biyojenik fosfinin son keşfi, bize bu bileşenlerden en azından bazılarının güneş sisteminin başka yerlerinde de var olduğunu hatırlatıyor. Öyleyse, dünya dışı yaşam için en umut verici diğer yerler nereler?

Mars

Mars, güneş sistemindeki en Dünya benzeri gezegenlerden biridir. 24,5 saatlik bir günü, mevsimlerle genişleyen ve daralan kutup buzulları ve gezegenin tarihi boyunca su tarafından şekillendirilmiş çok çeşitli yüzey özelliklerine sahiptir.

Mars atmosferinde (mevsime ve hatta günün saatine göre değişen) güney kutup buzulunun altında bir gölün ve metanın tespit edilmesi, Mars’ı yaşam için çok ilginç bir aday haline getiriyor. Metan, biyolojik işlemlerle üretilebildiği için önemlidir.

Ancak Mars’taki metanın gerçek kaynağı henüz bilinmiyor.  Gezegenin bir zamanlar çok daha iyi huylu bir çevreye sahip olduğuna dair kanıtlar göz önüne alındığında, yaşamın bir yer edinmiş olması mümkündür.

Bugün Mars, neredeyse tamamı karbondioksitten oluşan çok ince ve kuru bir atmosfere sahip. Bu, güneş ve kozmik radyasyona karşı yetersiz koruma sağlar. Mars yüzeyinin altında bazı su rezervlerini tutmayı başardıysa, yaşamın hala var olması imkansız değildir.

Güneş sistemindeki yabancı yaşam için en umut verici dört dünya
                  Mars’ta kutup buzulları var. 

Europa

Europa, Jüpiter’in diğer üç büyük uydusuyla birlikte 1610’da Galileo Galilei tarafından keşfedildi. Dünya’nın ayından biraz daha küçüktür ve gaz devin çevresinde 3.5 günde bir yaklaşık 670 bin km’lik bir mesafedeki yörüngesinde dolanır.

Europa, Jüpiter’in rakip çekim alanları ve gelgit esnemesi olarak bilinen bir süreç olan diğer Galilean uyduları tarafından sürekli olarak sıkıştırılır ve adeta gerilir.

Ay’ın, Dünya gibi jeolojik olarak aktif bir dünya olduğuna inanılıyor, çünkü güçlü gel-git esnemesi kayalık, metalik iç kısmını ısıtıyor ve onu kısmen erimiş halde tutuyor.

Europa’nın yüzeyi geniş bir su buzu alanıdır. Birçok bilim insanı donmuş yüzeyinin altında derin belki 100 km’nin üzerinde bir katman olduğunu düşünüyor –

Bu  kanıtı, yüzey buzundaki çatlaklardan patlayan gayzerler, zayıf bir manyetik alan ve altta dönen  tarafından deforme olmuş olabilecek yüzeydeki kaotik araziyi içermesidir. 

Bu buzlu kalkan, yüzey altı okyanusu, Jüpiter’in vahşi radyasyon kuşakları kadar, aşırı soğuk ve uzay boşluğundan yalıtır.

Bu okyanus dünyasının dibinde hidrotermal menfezler ve okyanus tabanı volkanları bulabileceğimiz düşünülebilir.  Dünya’da bu tür özellikler genellikle çok zengin ve çeşitli ekosistemleri destekler.

Güneş sistemindeki yabancı yaşam için en umut verici dört dünya
Europa’nın buzlu yüzeyi, uzaylı avcılar için iyi bir işarettir. 

Enceladus

Europa gibi, Enceladus da yüzey altı sıvı su okyanusuna sahip buzla kaplı bir aydır. Enceladus, Satürn’ün yörüngesinde dolaşır ve ilk olarak, ayın güney kutbuna yakın devasa gayzerlerin  sürpriz keşfinin ardından potansiyel olarak yaşanabilir bir dünya olarak bilim insanlarının dikkatini çekmiştir.

Bu su jetleri yüzeydeki büyük çatlaklardan kaçar ve Enceladus’un zayıf çekim alanı göz önüne alındığında, uzaya püskürtülür. Bir yeraltı sıvı su deposunun açık kanıtıdırlar.

Su (en az 90˚C) sadece bu gayzerlerde değil, aynı zamanda bir dizi organik molekül ve en önemlisi, ancak yüzey altı okyanus suyu, kayalık okyanus tabanı ile fiziksel temas halinde olduğunda mevcut olabilecek minik kayalık silikat parçacıkları tanecikleri de tespit edilmiştir.

Bu, okyanus tabanında  varlığının çok güçlü bir kanıtıdır ve yaşam için gerekli kimyayı ve yerel enerji kaynaklarını sağlar.

Güneş sistemindeki yabancı yaşam için en umut verici dört dünya
           Titan’ın atmosferi onu bulanık turuncu
bir top gibi gösteriyor. 

titan

Titan, Satürn’ün en büyük uydusu ve önemli bir atmosfere sahip güneş sistemindeki tek uydudur. Karmaşık organik moleküllerden oluşan kalın turuncu bir pus ve su yerine bir metan hava sistemi içerir – mevsimsel yağmurlar, kuru dönemler ve rüzgarın yarattığı yüzey kum tepeleri ile tamamlanır.

Atmosferi çoğunlukla, bilinen tüm yaşam biçimlerindeki proteinlerin yapımında kullanılan önemli bir kimyasal element olan azottan oluşur.

Radar gözlemleri, sıvı metan ve etan nehirleri ve göllerinin varlığını ve muhtemelen kriyovolkanların varlığını – lav yerine sıvı su püskürten yanardağ benzeri özellikler – tespit etmiştir. Bu durum, Europa ve Enceladus gibi Titan’ın da bir alt yüzey sıvı su rezervine sahip olduğunu gösterir.

Güneş’ten bu kadar büyük bir uzaklıkta, Titan’ın sıcaklıkları – 180˚C – sıvı için çok soğuktur. Bununla birlikte, Titan’da bulunan bol kimyasallar, potansiyel olarak karasal organizmalardan temelde farklı kimyaya sahip yaşam formlarının orada var olabileceğine dair spekülasyonları arttırmıştır.

Büyük keşif! Ölü Yıldızın Yakınında Dev Bir Gezegen Bulundu…

0
Büyük keşif! Ölü Yıldızın Yakınında Dev Bir Gezegen Bulundu…

Bir yıldızın ölümü, gezegenleri için kıyamet anlamına gelmek zorunda değilmiş.

Sanatçının, Jüpiter boyutunda potansiyel bir gezegen olan WD 1856 b'nin, çok daha küçük ana yıldızının, soluk beyaz bir cüce yörüngesindeki çizimi.
Sanatçının, Jüpiter boyutunda potansiyel bir gezegen WD 1856 b’nin, kendisinden çok daha küçük ana yıldızı olan, soluk beyaz bir cücenin yörüngesindeki çizimi.

Bu keşif artık gezegenlerin, yıldızlarının ölümüyle sonuçlanan şiddetli dalgalanmadan zarar görmeden hayatta kalabileceklerine dair doğrudan bir kanıt olabilir. Bu araştırmaya göre gökbilimciler, beyaz cüce olarak bilinen süper yoğun bir yıldız cesedinin etrafında dönen sağlam bir dev gezegenin işaretlerini tespit ettiler. WD 1856 adı verilen söz konusu beyaz cüce, Dünya’dan yaklaşık 80 ışık yılı uzaklıkta yer alan üç yıldızlı bir sistemin parçasıdır.

Yeni tespit edilen, Jüpiter boyutunda öte gezegen adayı WD 1856 b, beyaz cüceden yaklaşık yedi kat daha büyüktür ve her 34 saatte bir yıldızın etrafını turlamaktadır. Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde astronomi profesörü olan Andrew Vanderburg, “WD 1856 b bir şekilde beyaz cücesine çok yaklaşmış ve tek parça halinde kalmayı başarmıştır.

Beyaz cüceye dönüşüm sürecinde yıldız yakınındaki gezegenleri yok eder ve daha sonra çok yakınlaşan her şey, genellikle yıldızın muazzam çekimi tarafından parçalanır. WD 1856 b’nin bu kaderlerden biriyle karşılaşmadan şu anki konumuna nasıl geldiğine dair hâlâ birçok sorumuz var” dedi.

Türünün ilk örneği (potansiyel olarak)

Beyaz cüce yıldızın yakınında bulunan dev gezegen – Oraya nasıl geldi? Vanderburg ve meslektaşları, WD 1856 b’yi NASA’nın Transiting Exoplanet Survey Satellite’i (TESS) kullanarak buldular. Bu uydu, geçiş yaparken veya yıldızlarının yüzlerini uzay aracının perspektifinden geçerken neden oldukları küçük parlaklık düşüşlerine dikkat ederek yabancı dünyaları aramaktadır.NASA'nın TESS uydusu en küçük gezegenini keşfettiEkip daha sonra, gözlemevinin Ocak 2020’de hizmet dışı bırakılmasından kısa bir süre önce Spitzer Uzay Teleskobunu kullanarak sistemi kızılötesi ışıkta inceledi. Spitzer verileri, WD 1856 b’nin kendi başına kızılötesi ışıma yaymadığını gösterdi, bu da nesnenin düşük kütleli bir yıldız veya kahverengi bir cüce yerine bir gezegen olduğunu, gezegenler ve yıldızlar arasındaki puslu çizgiyi aşan bir nesne olduğunu gösteriyordu.

Yine de WD 1856 b, daha fazla analiz veya gözlemle onaylanmayı bekleyen şimdilik aday gezegen olmaya devam ediyor. Aslında beyaz cücelerin, onları oluşturan süreci göz önünde bulundurduğunuzda, TESS ve diğer gezegen avcıları için umut verici hedefler olmasını beklemezsiniz.

Güneş benzeri yıldızların hidrojen yakıtı tükendiğinde, yakınlarda dönen her şeyi yutan ve yakan kırmızı devlere dönüşürler. Örneğin, bizim güneşimiz bundan yaklaşık 5 milyar yıl sonra kırmızı bir dev olduğunda Merkür’ü, Venüs’ü ve belki de Dünya’yı yok edecektir. Kırmızı devler sonunda, güneşimizin kütlesini Dünya’dan biraz daha büyük bir küreye sığdıran beyaz cücelere dönüşürler.

Bu nedenle WD 1856 b’nin mevcut konumunda oluşmadığını söylemek daha güvenlidir; nesne WD 1856’nın kırmızı dev aşamasından asla kurtulamazdı. Nitekim, çalışma ekibinin hesaplamaları, aday gezegenin yıldızdan şu anki konumundan yaklaşık 50 kat daha uzakta doğmuş ve sonra buraya göç etmiş olması gerektiğini gösteriyor.

Hawaii’deki uluslararası Gemini Gözlemevi’nde gökbilimci yardımcısı olan Siyi Xu açıklamasında, “Beyaz cüceler doğduktan sonra, asteroitler ve kuyruklu yıldızlar gibi uzaktaki küçük nesnelerin bu yıldızlara doğru dağılabildiğini uzun zamandır biliyoruz. Genellikle beyaz bir cücenin güçlü çekimi ile parçalanırlar ve bir enkaz diskine dönüşürler.

Andrew bana bu sistemden bahsettiğinde bu yüzden çok heyecanlandım. Gezegenlerin de içeriye dağılabileceğine dair ipuçları gördük, ancak bu, tüm yolculuğu bozulmadan yapan bir gezegeni ilk kez görüyoruz” dedi. WD 1856 b’yi içe doğru iten şeyin ne olduğu belli değil. Nature dergisinde (https://www.nature.com/articles/s41586-020-2713-y) 16 Eylül’de yayınlanan yeni çalışmada, olasılıklar arasında WD 1856 sistemindeki diğer iki yıldızdan gelen dürtüler ve izinsiz giren bir “haydut yıldız” ile kısa bir etkileşim yer alıyor.Spitzer Space Telescope: Scanning the Skies in Infrared | SpaceAncak Pasadena’daki California Institute of Technology’de gezegen bilimcisi Juliette Becker, “En olası vaka WD 1856 b’nin orijinal yörüngesine yakın birkaç Jüpiter büyüklüğünde cisim içeriyor olması. Bu kadar büyük nesnelerin çekimi etkisi, bir gezegeni içe doğru devirmek için ihtiyaç duyacağınız istikrarsızlığa kolayca izin verebilir. Ancak bu noktada, veri noktalarından daha fazla teorimiz var” dedi. Çalışma ekibi üyeleri, WD 1856 sisteminde başka hiçbir gezegen tespit edilmediğini, ancak bu hiçbirinin olmadığı anlamına gelmediğini söyledi.

WD 1856 b’nin görünen varlığı, gezegen bilimcileri ve astrobiyologlar için heyecan verici sonuçlar doğuruyor. Örneğin, bir gaz devi güneş benzeri bir yıldızın ölümünden sağ çıkabiliyorsa, o zaman yanmış cesedin yeterince yakınına toplanıp önemli bir sıcaklık emerek, kayalık, Dünya benzeri bir dünya da bunu yapamaz mı?

Vanderburg ve diğer araştırmacılar, The Astrophysical Journal Letters’da yayınlanan bir yardımcı makalede bu olasılığı araştırdılar. Cornell Üniversitesi araştırmacıları Lisa Kaltenegger ve Ryan MacDonald liderliğindeki ekip, NASA’nın yaklaşmakta olan James Webb Uzay Teleskobunun WD 1856’nın “yaşanabilir bölgesinde” yörüngede dönen varsayımsal kayalık bir dünyada alabileceği görünümü simüle etmek için bilgisayar modellemesini kullandılar.James Webb Teleskobu'nun Fırlatılışı Yine Ertelendi! • Kozmik Anafor | Türkiye'nin Astronomi KaynağıSıvı su barındıran bir dünyanın yüzeyinde Yaşanabilir bölge kararlı olabilir, yörünge mesafeleri bize sağ kalma aralığını gösterir. Araştırmacılar, Ekim 2021’de faaliyete geçmesi planlanan 9,8 milyar dolarlık amiral gemisi gözlemevi olan Webb’in, sadece beş geçişi gözlemledikten sonra böyle bir gezegenin havasındaki oksijen ve karbondioksit imzalarını tespit edebileceğini belirlediler.

Cornell’in Carl Sagan Enstitüsü müdürü Kaltenegger, açıklamasında “Daha da etkileyici bir şekilde, Webb böyle bir dünyada biyolojik aktiviteyi potansiyel olarak gösteren gaz kombinasyonlarını 25 geçiş gibi kısa bir sürede tespit edebildi. WD 1856 b, gezegenlerin beyaz cücelerin kaotik geçmişlerinde hayatta kalabileceğini öne sürüyor.

Doğru koşullarda, bu dünyalar yaşam için elverişli koşulları Dünya için tahmin edilen zaman ölçeğinden daha uzun süre koruyabilirler. Artık bu ölü yıldız çekirdeklerin yörüngesinde dönen dünyalar için birçok yeni ilgi çekici olasılığı keşfedebiliriz” dedi.

Venüs’te Yaşam İçin Olası Bir Kanıt Bulundu…

0
Venüs’te Yaşam İçin Olası Bir Kanıt Bulundu…

Dünyanın ötesindeki yaşamın en iyi kanıtı, en şaşırtıcı yerlerde, Venüs’ün atmosferinde bulundu.

Bir sanatçının Venüs izlenimi, yüksek bulut öbeklerinde tespit edilen fosfin moleküllerinin temsili resmi. 

Cardiff Üniversitesi’nde profesör olan Jane Greaves liderliğindeki bir ekip, Venüs’ün bulutlarında fosfin gazının varlığını tespit etti. Üç hidrojen atomu ve bir fosfor atomundan oluşan bir molekül olan fosfinle ilgili merak uyandıran şey, Dünya’daki tek doğal kaynağının bazı anaerobik (oksijensiz solunum) mikrobiyal yaşam formlarında olmasıdır.

Jüpiter ve Satürn gibi hidrojenin bol olduğu, sıcaklık ve basıncın son derece yüksek olduğu gaz devlerinin derinliklerinde üretilmesine rağmen, bilinen hiçbir jeolojik mekanizma veya biyolojik olmayan kimyasal reaksiyon onu gezegenimizde üretmez.

Venüs Ultraviyole Görüntüleyici (UVI) tarafından alınan 283 nm ve 365 nm bant görüntüleri  kullanılarak, Venüs’ün sentezlenmiş yanlış renkli görüntüsü.

Greaves, “Bu gerçekten saf meraktan yapılmış bir deneydi. Bulutların organizmalarla dolu olması gibi aşırı senaryoları ortadan kaldırabileceğimizi düşündüm. Venüs’ün spektrumundaki ilk fosfin ipuçlarını aldığımızda, bu bir şoktu” dedi.Hawaii’deki James Clerk Maxwell Teleskopu ve Şili’deki Atacama Büyük Milimetre / milimetre-altı Dizisi (ALMA) tarafından yapılan gözlemler sayesinde yapılan keşif, Venüs’te mikrobiyal bir yaşam türü olduğunu doğrulamaz.

Venüs, yüksek sıcaklıklara ve atmosferik basınçlara ve neredeyse saf sülfürik asitten oluşan bulutlarla karbondioksit açısından zengin bir atmosfere sahip, Dünya’dan çok farklı bir gezegendir. Venüs’ün Dünya’da meydana gelmeyen ekstrem koşullarında fosfin üreten bazı kimyasal reaksiyonların olması mümkün olsa da, şu anda bilim adamları bu reaksiyonun ne olabileceğini bilmiyorlar.

Hawaii, Maunakea zirvesine yakın bir yerde bulunan James Clerk Maxwell Teleskopu (JCMT), özellikle milimetre altı dalga boylarında gözlem yapmak için tasarlanmış dünyanın en büyük teleskobudur.

Bu bilgi eksikliği, büyük ölçüde Venüs’ün kimyasını modelleyen sınırlı deneylerin bir sonucudur. Greaves, “Fosforlu bileşikleri sülfürik asitle bir araya getirmeye çalıştığınızda gerçekten kötü, patlayıcı reaksiyonlar olur. Tepki oranlarını hesaplamaya çalışırken, bakacak hiçbir şey yoktu çünkü bu deneyleri Dünya’da kimse yapmamıştı kimse laboratuvarlarının patlamasını istemez!” dedi.

Bir de Venüs gibi bir ortamda yaşamın nasıl hayatta kalabileceği sorusu var. Venüs atmosferinde, sıcaklık ve atmosfer basıncının Dünya’ya benzeri, yaklaşık 50 ila 60 km yükseklikteki bir bölgede olmasına rağmen, hala sülfürik asit bulunması ve herhangi bir varsayılan yaşamın başa çıkması için neredeyse tamamen su eksikliğinin olması durumu.

Greaves, “Gerçek zorluk, herhangi bir yaşam biçiminin inanılmaz derecede asidik ortama uyum sağlamak için evrimleşip gelişemeyeceğini görmektir. Dünyada [bu koşullarla] hiçbir benzerliğimiz yok” diyor.

Venüs Ultraviyole Görüntüleyici (UVI) tarafından alınan 283 nm ve 365 nm bant görüntüleri kullanılarak, Venüs’ün sentezlenmiş görüntüsü.

Venüs artık astrobiyologların mikrobiyal yaşam aradıkları Güneş Sistemimizdeki hedefler listesinin en üstüne çıkıyor. Mars, Jüpiter’in uydusu Europa ve Satürn’ün uydusu Enceladus’taki yeraltı okyanuslarının yanı sıra astrobiyologların en çok odaklandıkları yerler oldu.

Bununla birlikte, Venüs’ün atmosferindeki bulutlarda mikrobiyal yaşamın var olduğu doğrulanırsa, yaşanabilir bir bölge ve Dünya benzeri gezegenlere ihtiyaç duyan yaşam fikrini pencereden dışarı fırlatır. Doğruysa, bu, yaşam arayışımızı Güneş Sisteminin ötesine radikal bir şekilde genişletmemiz gerektiği anlamına gelir, özellikle de nadir bulunan Dünya benzeri gezegenlerden çok daha fazla çevreyi dahil etmemiz gerekir.